MANEVİ TAZMİNATI BELİRLERKEN HAKİMİN TAKDİR YETKİSİNİN SINIRLARI

İlgili resimManevi olarak zarar gören, bir başka deyişle yaşanılan olay nedeniyle elem ve ıstırap duyan, yaşama iradesinde eksilme yaşayan kişi haklı nedenlerle manevi tazminat almayı talep etmiş olur. Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesine göre  kişilik hakkı hukuka aykırı biçimde zarara uğrayan kimseler tarafından istenebilen bir zarar giderme aracıdır. Hukukumuzda manevi tazminat miktarı belirlenirken hakim kendi takdirine, vicdani kanaatine göre hareket etmektedir. Peki hakim miktar belirlerken tamamen özgür müdür yoksa söz konusu vicdani kanaatin sınırları var mıdır?

Hukukumuzda manevi tazmat belirlenirken kullanılabilecek net bir ölçü bulunmamaktadır. Maddi tazminattan farklı olarak belirli kurallara göre ve sınırlı bir biçimde hesaplanamayan manevi tazminat bedeli, uygulamada hakim kanaatince belirlenirken tamamen keyfi kararlar alınabildiğine de maalesef rastlanabilmektedir. Bu keyfiliğin bir çerçeve ile sınırlandırılabilmesi amacıyla tazminata karar verilirken iki önemli işlev üzerinde durmak gerekir. Bunlardan ilki; mağdurda oluşan manevi zararın kısmen veya imkanların izin verdiği ölçüde giderilmesini sağlama, bir başka söylemle telafi edicilik işlevi, ikincisi ise; fail için caydırıcılık özelliğidir.

Telafi edicilik işlevine baktığımızda amaç kişide oluşan psikolojik yıpranma ve bozulmanın onarılması, giderilmesi ve denkleştirilmesidir. Burada hakim kanaat oluşturken zararın kişiye etkisini, büyüklüğünü, telafi edilebilirliğini belirleyebilmek adına bazı ölçütlerden faydalanmalıdır. Mağdurun yaşı, cinsiyeti, dayanıklılığı ve zararı hissetme gücü, ekonomik ve sosyal durumu, özel hayatındaki alışkanlıkları ve aynı zamanda failin sorumluluğu, ekonomik durumu, sosyal yaşantısı olarak sayılabilecek bu ölçütler zararın kişiye etki etme gücünü, kişinin günlük yaşantısında meydana gelen bozulmaların hangi oranda olduğunu tespit etmede önemli bir rol oynamaktadır. İkinci işlev olan caydırıcılık ise direkt faile yönelik olup, sorumlu tarafından meydana gelen kusurun tekrarlanmaması, sorumlunun haksız tutum ve davranışlarının önüne geçilmesini amaçlamaktadır.

Günümüzde bu iki yaklaşım sayesinde; haksız fiile karşı mağdur için tatmin ve yeterlilik duygusu oluşturulması ile fail için caydırıcılık etkisi yaratarak tazminat oranlarının belirlenmesi sağlanmakta ve kişinin temel haklarının her şeyden önce geldiği önemle vurgulanmaktadır. Hakim manevi tazminat tutarını belirlerken bir başka ölçüt olarak maddi tazminat miktarının azlığını yahut çokluğunu da göz önünde bulundurabilir. Her halükarda, kişiler arası eşitliğe ulaşmaya yönelik bir yol izlemelidir. Bu sayede uygulamadaki keyfiliğin önüne geçilebilmekle beraber hakim takdir yetkisini kullanırken daha somut bir zemin üzerinden ilerleyebilecektir.

Konuyla ilgili bir Yargıtay kararı paylaşmak gerekirse; 4. Hukuk Dairesi   2015/10236 E., 2016/11325 K. “… Borçlar Kanunu 47. maddesi (TBK md.56) hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Somut olaya gelince; olay tarihi, olayın oluş şekli, gelişim biçimi, davacının yüzünde sabit eser meydana gelmesi, tarafların sosyal ekonomik durumu ve yukarıdaki ilkeler nazara alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarı az olup, davacı yararına daha yüksek miktarda manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir...”

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir