MAĞDURUN RIZASININ TAZMİNAT ORANINA ETKİSİ

Bir önceki yazımızda, Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) kapsamında hukuka uygunluk sebeplerini ele alırken, hukuka uygunluk sebeplerinin bir türü olan rızayı daha detaylı olarak ele alacağımızı belirtmiştik.

Genel olarak rıza; ilgili kişinin, üzerinde tasarrufta bulunabileceği hakkıyla ilgili bilgilendirmeye dayalı olarak ve baskı altında kalmadan onay vermesi anlamına gelmektedir. Ancak mağdur tarafından verilen bu rızasının hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilebilmesi için, rızasının içerisinde bazı nitelikleri barındırması gerekmektedir.

Değinilen niteliklerden ilki; rızanın, kişinin üzerinde mutlak olarak tasarruf edebileceği hakka ilişkin verilmesidir. Başka bir deyişle kişinin, kendisine işkence edilmesine veya yaşamına son verilmesine dair rıza vermesi Türk Medeni Kanunu’nun (“TMK”) “Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez. Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz.” şeklindeki 23. maddesi uyarınca mümkün değildir. Ayrıca rıza veren ilginin, rıza vermeye ehil olması da gerekmektedir. Örneğin Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) ilgili maddelerine göre on beş yaşından küçük bir çocuğun, cinsel ilişki için verdiği rıza geçersizdir. Son olarak; ilgili kişi rızasını, -özel bir düzenleme yoksa açık ya da örtülü olarak- en geç fiilin meydana getirilme anına kadar açıklamak zorundadır. Fiil işlendikten sonra mağdurun, fiilin işlenmesine yönelik icazeti, hukuka aykırı fiili hukuka uygun hale getirmemektedir.

Yukarıda verilen bilgilerin ardından TBK’nin “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” şeklindeki 52. maddesini ele almak gerekirse; burada yer alan fiile razı olma kavramı, maddenin lafzındaki kapalılıktan dolayı belli durumlarda kafa karışıklığı yaratsa da maddede yer alan rıza kavramı, geçersiz rızayı ifade etmektedir. Diğer bir söylemle, bir üst paragrafta sıraladığımız unsurları barındırmadığı için geçersiz sayılan rızanın olduğu durumda meydana getirilen ihlallerde, rızanın geçersiz olduğunu bilmeyerek ve geçerli sandığı rızaya güvenerek fiili meydana getiren kişinin üzerine hükmedilecek tazminatta, alıntılanan maddede de belirtildiği gibi müterafik (ortak) kusur nedeniyle hakimin, indirim yapması veya tazminatı tamamen kaldırması mümkündür.

Sözü edilen müterafik kusur kavramının daha iyi anlaşılması adına, Yargıtay’ın ilgili kararını alıntılamaktayız; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 26.02.1979 T., 1978/5666 E., 1979/2516K.; “…Genellikle birlikte kusur olarak nitelenen bu kusur, aklı başında (makul) bir kimsenin kendi çıkarları için sakınacağı ve sakınması gerekli olan düşüncesiz bir hareket olarak tanımlanmaktadır. Zarara uğramamak için gerekli özeni göstermeyen veya zararın meydana gelmesini isteyen kimse, bu hareket tarzının sonuçlarına katlanmalı ve bu davranışının zararın meydana gelmesinde oynadığı role, etkisine ve derecesine göre zararı kısmen veya tamamen üzerine almalıdır. Çünkü, kendi kusuruyla sebebiyet verdiği ya da artmasına neden olduğu zararın ödettirilmesini istemek TMK’nın 2. maddesinde sözü edilen dürüstlük kuralına aykırı olacaktır…” şeklinde hüküm kurmuştur.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir