Taksirle yaralama suçu 5257 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (“TCK”), Kişilere Karşı Suçlar bölümünde 89. madde kapsamında düzenlenmiş olup suçun basit ve nitelikli halleri bulunur. Taksirle yaralama suçu şikayete bağlıdır.
Söz konusu 89. maddede suçun tanımı ve unsurları, “(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Vücudunda kemik kırılmasına, c) Konuşmasında sürekli zorluğa, d) Yüzünde sabit ize, e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır. … (5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz. “ şeklinde belirtilmiş olup, maddenin 2. fıkrasında belirtilen haller bakımından verilecek cezada ilk fıkrada belirtilen cezanın yarısı oranında artış yapılacağı söylenmiş, suçun nitelikli halleri düzenlenmiştir. Söz konusu hallerden biri de 89. m 2.f b) bendinde yer alan ve bizim de yazımızda özellikle değinmek istediğimiz “vücutta kemik kırılması” durumudur.
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere taksirle yaralama suçu şikayete bağlı bir suç olsa da nitelikli halin oluştuğu durumlarda suç şikayete bağlı olmaktan çıkacak ve aynı zamanda birinci fıkra kapsamında yer alan basit yaralama durumu hariç suçun biliçli taksirle işlenmesi halinde yine şikayet aranmayacaktır. Bu durumda soruşturma ve kovuşturma işlemleri doğrudan Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülür. Demek istenen o ki, bir olayda bilinçli taksir olduğunun tespiti kamu davasına şikayet aranmaksızın devam edileceğinin göstergesidir. Ancak adi taksir halinde muhakkak suçtan zarar görenin şikayeti aranacaktır.
Taksirle yaralama suçunun kemik kırılmasına yol açtığı hallere sıkça rastlanmaktadır. Kemik kırılması suçun ağırlaşmış hali olduğundan, suçun cezası temel ceza olan üç aydan bir yıla kadar hapis yahut adli para cezasının yarısı oranında arttırılmış bir cezadır. Taksirle yaralama sonucunda kemik kırılmasının, mağdurun yaşam fonksiyonlarına etkisi, kasten yaralamanın aksine cezayı ağırlaştırma oranı bakımından dikkate alınmayacaktır. Kanunun lafzı gereğince birinci fıkrada yazılı temel yaralama durumu dışında kalan haller bakımından suçun bilinçli taksirle işlenmemiş olması suçun şikayete bağlı bir suç olarak kaldığı anlamına gelmektedir. Taksirle yaralama neticesinde kemik kırılmasının meydana geldiği olaylarda söz konusu neticeye bilinçli taksirle neden olunmadıysa suç şikayete bağlı kalacak ancak bilinçli taksirin varlığına ilişkin bir tespit yapıldıysa suç şikayete bağlı olmaktan çıkacak ve kamu davası için şikayet aranmayacaktır.
Neticesinde kol kırılması hadisesi gerçekleşen, taksirle yaralama suçunun meydana geldiği bir olay için Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/15 E., 2015/38 K. sayısı ile verilen bir kararda değerlendirmeyi şöyle yapmıştır: “Katılanın, 12.03.2009 günü sanığın sevk ve idaresinde bulunan özel halk otobüsünden ineceği sırada aracın hareket ettirilmesi nedeniyle yaralandığı olayda, katılanın eşinin müracaatı üzerine sanık hakkında soruşturma yapılarak TCK’nun 89/1 ve 89/2-b-son maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, olayın üzerinden yaklaşık olarak 1 yıl 2 ay geçtikten sonra katılanın ilk defa mahkemede sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, bilinçli taksirle hareket etmediği anlaşılan sanığın eyleminin sevk maddelerine uygun şekilde takibi şikâyete bağlı taksirle yaralama suçunu oluşturduğu, şikayetin hak sahibi kişi tarafından bizzat yapılması gerektiği, katılanın altı aylık kanuni süre içerisinde bizzat şikâyette bulunmadığı, süresinden sonra yaptığı şikâyetin hukuki sonuç doğurmayacağı anlaşıldığından yerel mahkemece sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Nitekim CGK’nun 27.05.2014 gün ve 1529-283 ve 10.06.2014 gün ve 835-320 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.”
Hukuk Desteği