Av. Yasemin ÇORAK&Av. Sevcen CAN
Küreselleşmeyle birlikte ticaretin uluslararası ölçekte genişlemesi, çoğunlukla satım sözleşmesi akdetmek suretiyle kurulan uluslararası ticari ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıkların etkili bir şekilde çözümlenmesine ilişkin problemleri de beraberinde getirmiştir. Uluslararası çapta ticari faaliyetlerinde başta hukuki güvenliği teminat altına almak amacıyla devletler, uluslararası çerçevede yeknesak maddi hukuk kurallarına ihtiyaç duymuştur.
Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, uluslararası satım sözleşmelerine uygulanmak üzere çeşitli yeknesaklaştırma çalışmaları ortaya konmuştur. Bu bağlamda yürürlüğe giren uluslararası sözleşmeler (ULIS, ULFC), içerdikleri kuralların Kıta Avrupası Hukuk sisteminin kurallarına benzemesi ve dolayısıyla az sayıda Avrupa ülkesi tarafından imzalanmış olmaları sebepleriyle küresel çapta ihtiyaca cevap verebilecek bir yaklaşım ve sistematik ortaya koyamamıştır.
1970’lerin sonundan itibaren dünya çapında liberalleşme ve küreselleşme eğiliminin başlaması ile teknolojik gelişmelerin getirdiği dinamizmin de etkisiyle, uluslararası satım sözleşmelerine uygulanmak üzere tüm devletlerin hukuk sistemleriyle uyumlu hukuk kurallarına duyulan ihtiyaç daha da artmış, UNCITRAL tarafından küresel çapta yeknesaklık sağlayacak bir anlaşmanın hazırlık sürecine başlanmış, sonuçta Birleşmiş Milletler Viyana Satım Sözleşmesi (United Nations Convention on Contracts for the International Sales of Goods) (“CISG”), Birleşmiş Milletler’in etkin rolüyle 1980 yılında kabul edilmiştir. CISG, özellikle Kıta Avrupası hukuk sistemi ile Anglo-Sakson hukuk sisteminin özelliklerini olabildiğince bir araya getiren, farklı hukuk sistemlerini dikkate alan, hibrit sayılabilecek niteliği nedeniyle birçok dünya ülkesine hitap edebilmiş, sonuçta da küresel ticaretin en önemli aktörlerinden ABD, Çin ve Rusya’nın da dahil olduğu çok sayıda devlet tarafından imzalanmıştır.
Nitekim, Sözleşme metninin önsözünde, “Bu Antlaşmaya taraf Devletler … milletlerarası ticaretin eşitlik ve karşılıklı menfaatler temelinde gelişmesinin Devletler arasındaki dostane ilişkilerin teşvik edilmesinde önemli bir unsur olduğunun bilincinde, milletlerarası mal satımına ilişkin sözleşmelere uygulanacak ve farklı sosyal, ekonomik ve hukuki sistemleri dikkate alacak yeknesak kuralların kabul edilmesinin milletlerarası ticarette hukuki engellerin kaldırılmasına yardımcı olacağı ve milletlerarası ticaretin gelişmesini teşvik edeceği inancı içinde, aşağıdakileri kararlaştırmışlardır” denmektedir. Dolayısıyla Sözleşme, uluslararası taşınır mal ticareti ile ilgili tüm devletlerin hukuk sistemleri ve düzenlemeleriyle uyumlu kurallar ortaya koymak, taraf devletlerin kendi milli hukuk kurallarının farklılığından kaynaklanan sorunları olabildiğince ortadan kaldırmak, uluslararası ticarette hukuki güvenliği tesis etmek gibi özellikleriyle, uluslararası ticaretin gelişmesi yönünde taraf devletlerin teşvik edilmesi açısından oldukça önemlidir.