Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve Anayasası’nda kişilerin hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 125. maddesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” demek suretiyle bireylerin kamu otoritelerinin olası hak ihlallerinden korunmaları amaçlanmış ve idarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı yargı yolu açık tutulmuştur. Kişi, hukuk devletinde yaşamanın bir sonucu olarak Anayasa ile koruma altına alınan bir hakkının ya da özgürlüğünün ihlal edildiğini düşünüyorsa bu ihlali ilgili makamlara taşıyabilir, kanun yollarına başvurabilir, itiraz edebilir.
Bireylerin haklarını rahatça aramaları, hak ihlallerinden korunmaları amaçlı olarak 4709 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle Anayasa’nın 40. maddesinde “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” denmek suretiyle kişilerin hak arama özgürlüğünü kolaylaştırmıştır. Bu maddeye göre devlet ve idare tüm işlemlerinde başvurulacak kanun yolunu ve sürelerini açıkça göstermek zorundadır. Başvurulacak kanun yolunun ve süresinin gösterilmesi, devlet ve idare için bir yükümlülüktür.
2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’nun (“İYUK”) 2. maddesinin ilk fıkrasında “İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,” hükmüyle bir idari işleme karşı açılacak iptal davasının; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden inceleneceği belirtilmiştir. İYUK’ un 2. maddesi ve Anayasa’nın 40. maddesinin ışığında konuyu ele alacak olursak, idarenin işlemlerinde başvurulabilecek kanun yolunu ve süreyi bildirmemesi bir şekil sakatlığı olarak kabul edilecektir.
Bu konuyla ilgili İstanbul 1. Vergi Dairesi’nin 23.08.2007 gün ve E.2007/1120 sayılı yürütmenin durdurulması kararını sizlerle paylaşmak isteriz; “2709 sayılı 1982 Anayasası Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu kuralını hüküm altına almıştır. Ödeme emirlerine karşı 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca 7 gün içerisinde dava açılması gerekmektedir. Ancak, dava edilen ödeme emrinden görüleceği üzere, ilgilinin ödeme emrine karşı hangi süre içerisinde hangi kanun yollarına başvurması gerektiği belirtilmemiştir. Bu durum, Anayasa hükmüne aykırı olan, fakat ödeme emrinde bulunması gerekenleri düzenleyen 6183 sayılı Kanun’un 55. maddesinde ödeme emirlerinde bulunması gerekenler arasında sayılmadığı için de şekil açısından iptal edilebilirlik eksikliği olarak görülemeyecek bir eksikliktir. Bu, süre belirtilmeyen işlemlere karşı sınırsız bir dava açma süresi olduğu anlamına da gelmemektedir. Böyle bir durumda genel dava açma süresi devreye girecektir. Dolayısıyla da, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde belirtilen Vergi Mahkemelerinde genel dava açma süresi olan 30 günlük sürenin 28. günü açılan davada, davalı tarafından yapılan süre itirazı yerinde görülmeyip işin esasına geçilerek …”
Hukuk Desteği