Parada sahtecilik suçu Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) Kamu Güvenine Suçlar kısmının 197. maddesinde “ (1)Memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, iki yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Sahte parayı bilerek kabul eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere suç seçimlik hareketlerle işlenebilmektedir. Bir ülkenin kanunen tedavülde bulunan parasının sahte olarak üretilmesi, sahte olduğu bilinmek koşuluyla herhangi bir para biriminin ülkeye sokulması, nakledilmesi, sahte olduğu bilinen paranın saklanması, muhafaza edilmesi ya da sahte olduğu bilinen paranın tedavüle konulması fiillerinden birinin gerçekleştirilmesiyle yazımız konusu suç oluşmaktadır. Uzlaştırmaya ve şikayete bağlı bir suç tipi olmayan parada sahtecilik suçu, seri muhakeme usulüne tabidir.
TCK madde 197’deki suçun oluşması için “aldatıcılık” hususu önem arz etmektedir. Aldatıcılık unsurunu taşımayan alelade bir nesne parada sahtecilik suçunu oluşturmayacaktır. Paranın sahte olduğu ilk bakışta anlaşılıyorsa, gerekli, özel incelemeler yapılmadan da normal zekaya sahip olan bir insan paranın sahte olduğunu anlayabiliyorsa bu durumda aldatıcılık unsurunun varlığından söz edilemeyecektir. Şunu da ayrıca belirtmek isteriz ki; aldatıcılık unsuru olmayan bir kağıt ile kişinin kandırılması halinde parada sahtecilik suçu değil dolandırıcılık suçu oluşacaktır.
Parada sahtecilik suçu ile ilgili Yargıtay kararlarını sizlerle paylaşmak isteriz.
“…Sanığın şikayetçiye sahte para verip aldatarak koyunlarını satın aldığı, şikayetçinin zararına olarak kendisine yarar sağladığı, dolayısıyla dolandırıcılık suçunun, sahte parayı tedavüle koyma suçunun unsuru olduğu gözetilmeden, ayrıca dolandırıcılık suçundan da ayrıca ceza tayini hukuka aykırıdır.” (Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2007/1458 K.)
“…Davaya konu olayda sanığın 07.12.2010 tarihinde Kartal ilçesinde sahte para tedavüle koyma girişiminde bulunduktan sonra 25.12.2010 günü İzmir ilinde parada sahtecilik suçundan yakalandığı anlaşılmaktadır. İki olayın meydana geldiği yerler arasındaki mesafe ve araya giren zaman dilimi dikkate alındığında fiili kesintinin gerçekleştiği, sanığın Kartal’da alışveriş yaptıktan sonra verdiği paranın sahte olduğunun anlaşılması üzerine polise haber verildiğinde kaçtığı ve kaçarken cep telefonunu düşürdüğü, bu nedenle yakalanacağı korkusuyla İstanbul’u terk ettiği, İzmir’e giderek yeni bir ortamda daha rahat ve kolay hareket edeceği, aranmadığı ve tanınmadığı düşüncesiyle yenilenen suç kastıyla eylemini gerçekleştirdiği, bu nedenlerle temadinin kesildiği ve fiili nedenle kesilen temadiden sonra sanığın İzmir’de gerçekleştirdiği eylemlerinin yeni bir suç işleme kararının icrası kapsamında gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Failin değişik yer ve zamanlarda yahut hukuki veya fiili kesinti sonrasında fakat aynı suç işleme kararı altında değişik hareketlerle sahte parayı dolaşıma sürmesi ve yeni bir suçun oluşması durumunda, zincirleme suç hükümleri tartışılmalıdır. Davaya konu olayda eylemlerin birden fazla sayıda olan mağdurlara karşı farklı yer ve zamanlarda ayrı kasıtlar altında değişik hareketle gerçekleştirilmesi ve fiili kesintinin varlığı nedeniyle TCK.nın 43. maddesinin unsurları gerçekleşmemiştir.” (Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2013/18955 K.)
Hukuk Desteği