Daha önceki yazılarımızda temel olarak açıklamalarını yaptığımız hakaret suçuna ilişkin ve bu suçun eleştiri hakkının kullanımından ayrılması noktasında Yargıtay’ın konuya bakışını görebilmek adına aşağıda bazı içtihatlara yer veriyor olacağız.
“…Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı üzerindeki hakları olup, bu suçun oluşabilmesi için fiilin, gerçek bir kişinin belirtilen kişilik haklarını rencide edecek şekilde işlenmesi gerekmektedir. Hakaret suçu, Anayasanın 24 ila 30. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9 ve 10. maddelerinde düzenlenen ifade hürriyetinin sınırlarını oluşturmaktadır. Suçu oluşturan eylem bakımından failin ifade hürriyeti, mağdur yönünden ise onur, şeref ve saygınlığı ile din, vicdan ve kanaat hürriyetine ilişkin temel kişilik hakları çatışmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü, sözü edilen karşılıklı hakların dengelenmesini gerektirmektedir. Ancak, ileri sürülen bir düşünceyle bağlantısı bulunmayan, esasında düşünce açıklaması vasfında da görülemeyen sövme niteliğindeki fiillerin ifade özgürlüğünden yararlanamayacağı açıktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), içtihatlarında Sözleşme bağlamında ulusalüstü insan hakları hukukunu yorumlarken, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmalarının zorunlu olduğunu (AİHM Busuioç-Moldova kararı, 2004, prg. 64), bununla birlikte görevlerini yerine getirirken icra ettikleri eylem ve sözlerine yönelik eleştirilere karşı daha fazla hoşgörü göstermeleri gerektiğini (bkz; AİHM Steur-Hollanda kararı, 2003, prg. 39) belirtmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca, fiil isnadına dayanmayan ve ispat gerektirmeyen değer yargılarından ibaret sözlerin sarsıcı olsa bile eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceğini kabul etmektedir (bkz; AİHM Hriko- Slovakya kararı, 2004, prg. 40, 45; Jeruselam-Avusturya kararı, 2001, prg. 44; Sokolowski-Polonya kararı, 2005, prg. 47; Paturel-Fransa kararı, 2005, prg. 37; Harris/Boyle/Bates/Buckley, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, Ankara 2013, sy.518-520). İncelenen dosyada, sanığın internette sosyal paylaşım sitesi olan facebook’ta kendi profili altında forum sayfasında yazdığı yazıda “Sevgili A.Y. abicim gerçekten güzel konuya değindin. Vizyonu olmayan kuş beyinlilerin belediye başkanlığı yapması doğru değildir. Şehri emin ünvanını sırtında taşıyanlar görevlerini yerine getiremediğinde gereğini yapma cesaretini gösteremiyorlar. Bir Isparta iline bakıyorsun 30-40 metrelik yollar açılmış, Burdur’a bakıyorsun k.ç içi yolumuz var ona da gerektiği gibi maalesef değer veren bir irade göremiyoruz. Vekiller acaba bu konuda bir yaz boyunca ne yaptılar merak ediyorum. Hani güçlü iktidar güçlü belediye diyenler vardı. Acaba ne oldu, ağıza yüze mi bulaştırıldı” biçimindeki siyasi bir kimliğe sahip Burdur Belediye Başkanı olan katılan hakkında söylenen sözlerin, söylenme amacı, yeri ve bağlamına göre sanığın bir belediye başkanının nasıl olması gerektiği, yaşadığı şehrin durumu ve belediye hizmetlerinin yetersiz olduğuna dair, hakaret boyutuna varmayan ağır eleştiri içeren düşünce ve kanaat açıklaması niteliğinde olduğu, buna göre hakaret suçunun oluşmadığı gözetilmeden, düşünce açıklama ve eleştiri hakkını kısıtlar nitelikteki yorumla ve kanuni olmayan gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi, Kanuna aykırı ve sanık Y.. K.. ve müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle hükmün bozulmasına…” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2013/5577 E., 2014/20763 K.)
“… Bir
siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve
kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar; bu
nedenle daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır. Hiç kuşku yok ki,
Sözleşme’nin 10(2). fıkrası, başkalarının, yani bütün bireylerin itibarının
korunmasına imkan verir; bu koruma, siyasetçileri şahsi sıfatları dışında
hareket ettikleri zaman da içine alır. Ancak bu gibi durumlarda söz konusu
korumanın gerekleri, siyasi meseleleri açık biçimde tartışmanın yararıyla
bağlantılı olarak tartılmalıdır.” gerekçesiyle kullanılan sözlerin ifade
özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir. Dava konusu basın açıklamasının
bütünü, yapıldığı zaman dilimi, konuşmayı yapan ve hakkında konuşulan kişinin
etkili siyasi kişilikler olması ile yukarıda açıklanan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 10. Maddesi ve bunun uygulamasına yönelik Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararları gözetildiğinde açıklamaların hükümetin çözüm sürecine
ilişkin eylemlerini eleştiri sınırları içinde kaldığı, eleştiri sınırının
aşılmadığı anlaşılmaktadır.
Şu halde, açıklanan nedenlerle davanın tümden
reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde kısmen kabul kararı verilmiş
olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi 2014/1689 E., 2014/17271 K.)
“Siyasilere karşı yapılmış olan eleştirilerin üslubu ve ölçüsünün herhangi bir kişiye göre daha farklı ve çarpıcı hatta ağır olması siyaset yapmanın gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Siyaset adamlarının toplumu etkileme ve yönlendirme konumları, onların “eleştirilebilir” sınırlarını da genişletmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çeşitli kararlarında: “Hür siyasi tartışma bütünüyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde egemen demokratik toplum kavramının öz unsurunu oluşturmaktadır. Bu, nedenledir ki hoş görülebilir eleştiri sınırları kamusal kişi sıfatıyla hareket eden siyaset adamı konusunda, sade vatandaşlara göre daha geniştir… Bir politikacı hakkında yapılacak kabul edilebilir eleştirinin sınırları, sıradan bir kişi hakkındakilerden daha geniştir.” (Lingens-Avusturya Kararı 1986)” (Danıştay 13. Daire 2006/6232 E., 2008/2668 K.)
“…Dava konusu karikatürde “Büyükşehir
panolarda reklamını yapıyor…” yazısı altında, reklam panosu üzerinde bir
kişinin pantalonunu indirerek yarı çömelmiş bir vaziyette iken büyük harflerle
“Sırada kim var başkan !…” ifadesine yer verilmiştir. Karikatür,
kişi ya da olayların gülünç, alışılmadık, çelişkili yanlarını yakalayarak,
bazen de yazı ile desteklenen abartılmış çizgilerle mizaha dönüştürme sanatı
olup dava konusu karikatürde espri yeteneği de kullanılarak belediye başkanının
icraatlarından memnun olmayanların da bulunduğu, şehrin sorunlarının karmaşık
hale getirildiği ve çözülmediği ifade edilerek davacı belediye başkanının
icraatları eleştirilmiştir. Şu halde, siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır,
hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiği Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarında belirtilmiş olup, dava konusu karikatürde eleştiri
sınırlarının aşılmadığı, davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırının söz
konusu olmadığı kabul edilerek, istemin tümden reddi gerekirken, yerinde
olmayan yazılı gerekçe ile bir kısım davalıların manevi tazminat ile sorumlu
tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, kararın bozulması
gerekmiştir.
Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan
nedenlerle davalılar … ve … yararına bozulmasına,…” (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2014/8985 E. , 2015/6808 K.)
Hukuk Desteği