Temel hak ve hürriyetler, Anayasa ile koruma altına alınmış olmakla birlikte bu haklara müdahalenin sınırı da yine Anayasa hükümlerinde öngörülmüş, bu sınırın ölçüsü; Anayasa’nın madde 13; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüyle düzenlenmiştir.
Aşı uygulamaları; genel itibariyle kişinin dokunulmazlığı ile maddi ve manevi varlığına müdahale niteliğindedir. Kişinin dokunulmazlığı ile maddi ve manevi varlığı, yukarıda belirttiğimiz üzere Anayasa ile koruma altına alınmakta ve sadece Anayasa’da belirtilen kapsamda ve bu doğrultuda ihdas edilmiş kanuni düzenlemelerle sınırlandırılabilmektedir. Anayasa’nın 17. maddesi; “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” şeklindeki düzenlemesiyle, bu hakkın sınırlandırılabilmesi için gerekli şartları belirtmektedir. İlgili hükme göre, ele alınması gereken öncelikli husus; aşının bir tıbbi zorunluluk olup olmadığı konusudur.
Esasen aşının, kişi açısından bir tıbbi zorunluluk olmadığı ifade edilebilir. Bu bağlamda aşı, bireysel bir ihtiyaç ya da zorunluluktan ziyade, toplumsal ve kamu yararını hedefleyen bir ihtiyaçtır. Anayasa’nın 13. maddesinde belirtildiği üzere, temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, demokratik toplum düzeni ile lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı açıktır. Başka bir deyişle temel hak ve özgürlüklere getirilecek bu sınırlamaların zorunlu, ölçülü ve elverişli olması gerekmektedir. Özellikle salgın hastalıklar açısından, kesin ve etkili bir tedavinin olmayışı halinde kamu sağlığının korunması adına getirilen aşı uygulamalarının, kişi dokunulmazlığı ile maddi ve manevi bütünlüğüne ilişkin Anayasal hakların sınırlandırılmasında bir zorunluluk teşkil ettiği ifade edilebilir. Yine söz konusu salgın hastalığın kesin ve etkili bir tedavisinin olmayışı, ancak aşı uygulamasıyla hastalığa karşı etkili bir koruma sağlanması da elverişlilik unsurunun yerine geldiğine işaret edecektir. Ayrıca kişinin sağlığını olumsuz etkileyecek bir yan etkiye sahip olmadığı bilimsel yöntemlerle ispatlanmış aşı uygulamalarının toplum ve kişi sağlığını korumak dışında bir amaca hizmet etmediği, dolayısıyla amaca yönelik ölçülü bir yöntem olduğu da tereddütsüzdür.
Son olarak, aşı zorunluluğu getirilmesinin ancak kanun koyucu tarafından kanuni düzenleme yapılmasıyla mümkün olabileceğinin, herhangi bir cumhurbaşkanı kararnamesi veya idari işlemin yeterli olmayacağının da altını çizelim.
Hukuk Desteği