Kambiyo senetlerinden biri olan çek; ticari hayatın sirkülasyonuna uyum sağlamak ve nakit para taşımanın zorluklarını bertaraf etmek için kullanılan, sıkı kanuni şartlara tabi, kıymetli evrak niteliğindeki özel havale senedidir. Emre, nama ve hamiline yazılabilen çekin ibraz süresinin kaçırılması halinde, çekin düzenleniş türüne göre hukuki sonuçlar meydana gelmekte ve bu sonuçların düzenlenmiş çeke çeşitli etkileri bulunmaktadır.
Ödeme aracı olarak çekin; hem hamiline hem keşidecisine bünyesinden kaynaklanan faydaları sağlaması için, ibraz süresi hususuna ayrıca dikkat edilmelidir. İbraz süreleri Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) “Bir çek, düzenlendiği yerde ödenecekse on gün; düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse bir ay içinde muhataba ibraz edilmelidir. Ödeneceği ülkeden başka bir ülkede düzenlenen çek, düzenlenme yeri ile ödeme yeri aynı kıtada ise bir ay ve ayrı kıtalarda ise üç ay içinde muhataba ibraz edilmelidir. Bu bakımdan, bir Avrupa ülkesinde düzenlenip de Akdenize sahili bulunan bir ülkede ödenecek olan ve aynı şekilde Akdenize sahili olan bir ülkede düzenlenip bir Avrupa ülkesinde ödenmesi gereken çekler aynı kıtada düzenlenmiş ve ödenmesi şart kılınmış sayılır. Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı süreler, çekte yazılı olan düzenlenme tarihinin ertesi günü başlar.” şeklindeki 796. maddesinde düzenlenmektedir. Çek için kararlaştırılan ibraz süreleri hak düşürücü olduğundan, bu sürelerin durumu ibraz yerleri tarafından mutlaka -herhangi bir talebe gerek olmadan- re’sen kontrol edilmelidir. İbraz süresi geçen çek; kambiyo senedi niteliğini kaybedeceğinden, bankanın çek bedelini ödeme konusunda seçimlik hakkı ve yetkisi vardır. Başka bir söylemle ibraz süresi geçmiş çekin bankaya ibrazı halinde, muhatap banka çekin karşılığını ödemekle mükellef değildir.
Çekin süresinde ibraz edilmemesinin bir diğer önemli sonucu da, ibraz süresinin geçmesiyle keşidecinin çekten cayma hakkının doğmasıdır. Keşidecinin çekten cayması sonucunda, lehtara ya da hamiline verilen ödemeyi talep etme yetkisi geri alınmaktadır. Bu geri almayla birlikte zaten kambiyo senedi özelliğini yitirmiş olan çek, hem kambiyo senetlerine özgü icra takibi yoluyla takip edilemeyecek hem de ciro yahut teslim yoluyla devredilemeyecektir. Başka bir söylemle, hamil ya da lehtarın artık alacağını çeke dayanarak talep etmesi mümkün olmayacak, yalnızca genel borç ilişkisine dayalı olarak herhangi bir talepte bulunabilecektir.
Son olarak hamilin ya da lehtarın mücbir sebep halleri nedeniyle, ibraz süresini kaçırması durumu hakkında TTK’nin ilgili hükümleri saklıdır.
Yargıtay’ın çekin ibraz süresinin kaçırılması hakkında verdiği birçok karar bulunmaktadır. Bu kararlardan önemli ve açıklayıcı olanları alıntılamaktayız;
- “…Mahkemece; çekin davalı banka tarafından süresinde muhatap bankaya ibraz edilmediği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı, bu durumda gerek keşideciye, gerek cirantalara kambiyo senedi olan çekten doğan hakkın ileri sürülemeyeceği ve kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip de yapılamayacağından, sebepsiz iktisap hükümleri nedeniyle TTK. 644.maddesine dayanarak keşideci durumundaki davacı H. Yıldırım D. Nak. Ltd. Şti.ne, ya da temel ilişkiye dayanarak kendisine çeki ciro eden diğer davalı A. N. İ.’den talepte bulunulabileceği veya genel haciz yoluyla takip yapılabileceği, davalı Banka tarafından keşideci dışında çekin lehtarı ve ilk cirantası durumundaki E.E. S.’a karşı da takip yapıldığı, ibraz süresi geçtikten sonra kendisine karşı başvuru hakkı düşmüş olan cirantaya karşı TTK 644/son maddesi uyarınca sebepsiz iktisap davası açılamayacağından, davacı E.E. S.’ın davalı bankaya borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerektiği, çekin davacılar ile A. N. İnce’nin anlaşması sonucu bedelsiz kaldığı, tarafların borç ilişkisini sonlandırarak onun teminatı olan dava konusu çekin de iptal edildiği, bu hususun banka tarafından da kabul edilerek haberdar olduğu ve banka kayıtlarına çekin iptal edildiği hususunun geçirildiği anlaşılmakla artık davalı bankanın bedelsiz kaldığı anlaşılan çek nedeni ile davacı H. Yıldırım Ltd. Şti. aleyhine de bir takip yapamayacağı gerekçesiyle davacı H. Yıldırım D. Nak.Ltd.Şti yönünden davanın kabulüne,diğer davalı A. N. İ.’nin ciranta olması nedeni ile ve çek ibraz süresi geçirildiğinden ciranta olan A. N. İnce’nin TTK 644.maddesine dayanılarak dava açması da mümkün olmayıp müracaat haklarının düşmesi nedeni ile davacılara başvurması mümkün olmadığından bu davalı hakkında davacıların menfi tespit davası açmasında hukuki yararları bulunmadığından davalı A. N. İnce yönünden açılan davanın reddine karar verilmiş hüküm davacılar vekili ve davalı T. İ. Bankası A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir…” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 2012/9780 E., 2012/17758 K. 26.11.2012 T.)
- “Anılan çek, yasal süresinde muhatap bankaya ibraz edilmediği için TTK.nun 796. ve 808. maddeleri gereğince alacaklı müracaat hakkını kaybettiğinden, borçlu hakkında kambiyo senetlerine mahsus özel yol ile takip yapılamayacağı gibi, dayanak belge bu hali ile adi havale vasfını taşımakta olup borç ikrarını içeren nitelikte belge sayılamayacağından yani, İİK.nun 68/1. maddesinde belirtilen belge mahiyetinde de olmadığından alacaklının sözü edilen belgeye dayalı olarak icra mahkemesinde itirazın kaldırılmasını istemesi mümkün değildir. O halde, alacaklı adi havale niteliğindeki bu belge gereği itirazın kaldırılmasını isteyemeyeceğinden, mahkemece, istemin reddi yerine kabulü ile itirazın kaldırılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.” (3) /(4) Bununla birlikte, adi havale hükmüne geçen çek açısından yapılan takiplerde zamanaşımı artık TTK m. 814 hükmüne göre değil genel hükümlere göre hesaplanacak olup 10 yıllık zamanaşımına tabi olacaktır. İlgili konuda Yargıtay örnek kararında: “Kambiyo senedi vasfını taşımayan adi havale hükmündeki belge ile başlatılıp kesinleşen takipte, İİK’nun 71/2. maddesi gereğince işleyecek zamanaşımı süresi, TTK’nun 726. maddesine göre hesaplanamaz. Genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi kesinleştiğine göre, olayda uygulanması gereken 818 sayılı BK’nun 125. maddesi uyarınca, dayanak belge yönünden zamanaşımı süresi on yıl olup, somut olayda bu sürenin dolmadığı belirlenmiştir. O halde mahkemece, 818 sayılı BK’nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından istemin reddine karar verilmesi gerekirken, icranın geri bırakılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2016/1572 E., 2017/7215 K., 4.5.2017 T.)
Hukuk Desteği