4271 Sayılı Türk Medeni Kanunu (“TMK”) 166. maddesinde genel boşanma sebepleri düzenlenmiştir. Maddenin ilk fıkrasında “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davasını açabilir.” şeklinde hüküm kurulmuştur. Söz konusu maddede gösterilen boşanma sebebi nisbi boşanma sebebidir. Bir başka ifadeyle, eşlerden biri evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası açtığında hakimin boşanmaya karar verip vermeme konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu kapsamda evlilik birliğini temelinden sarsan birçok sebep bulunmakta, Kanun’da bu sebepler tek tek sayılamayacağından, boşanma sebebi oluşturan davranışlar da mahkeme kararlarıyla ve içtihatlarla belirlenmektedir. Bu yazımızda incelemekte olduğumuz konu ise, eşlerden birinin kaynanasıyla yaşamak durumunda kalmasının boşanma sebebi davranışlardan biri sayılıp sayılamayacağıdır.
Genel boşanma sebeplerinin (nisbi boşanma sebepleri) kanunda tek tek sayılmamışken, özel boşanma sebepleri kanunda tek tek sayılmıştır. Zina, hayata kast, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı TMK’da sayılan özel ve mutlak boşanma sebepleridir. Taraflardan biri bu sebeplerden birine dayanarak boşanma davası açtığında hakim artık evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığını incelemeyecek, yalnızca Kanun’da sayılan şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini inceleyecektir. Mutlak boşanma sebeplerindeki şartlardan biri gerçekleştiği takdirde, boşanmaya karar verme konusunda hakimin takdir hakkı olmayacak ve boşanmaya karar verecektir.
Kaynanasıyla veya kayınbabasıyla birlikte yaşamanın boşanma sebebi olup olmadığını inceleyen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, eşini kendi annesi ve babası ile oturmaya zorlayan kocanın bu davranışıyla ‘eşini terk etmiş sayılacağına’ karar vermiştir. Kararda, “Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Bu halde terk sebebiyle boşanma davası açma hakkının kadına ait olduğu açık ve tartışmasızdır” denilmiştir. Davaya konu olan olayda, Davacı kadın kocasının kendi ailesi ile oturmaya zorladığını ileri sürmüş ve evini terk ederek boşanma davası açmıştır. Başvuruyu inceleyen yerel mahkeme dava açılmadan önceki ayrılık süresinin ‘altı ay’ olması gerektiğini belirterek davayı reddetmiştir.
Yerel mahkemenin kararının ardından dosya temyiz edilmiş ve temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise olayda, tarafların kendilerinin seçtikleri bağımsız bir konutun bulunmadığını belirtmiştir. Bağımsız, ortak konut seçiminden kaçınarak eşini, rızası olmadan kendi anne ve babasıyla oturmaya mecbur bırakan kocanın, ‘eşini terk etmiş’ sayılması gerektiğini belirten daire, bu durumda terk edilenin davacı kadın olduğunu belirtmiştir.
Daire kararında ayrıca, “… terk edilen eş boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır…”denilmiştir.
Yukarıda alıntıladığımız Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin kararı gereği, tarafların kendilerinin seçtiği bağımsız bir konut olmaması durumunda, kaynanayla veya kayınbabayla birlikte yaşayan eşin evi terk etmesi halinde, terk eden eşin mutlak boşanma sebeplerinden birisi olan terk sebebiyle boşanma davası açabilecektir. Zira TMK’nın 166. maddesinde de “Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.” denilmektedir. Dolayısıyla eşini kendi anne babasıyla birlikte yaşamaya zorlayan eş, ortak konutu terk etmeye zorlamış sayılmaktadır. Terk sebebiyle boşanma mutlak boşanma sebeplerinden birisi olduğundan hakim boşanmaya karar verecektir.
Hukuk Desteği