Tasarrufun iptali davası, borçlu şahsın üçüncü kişilerle yaptığı, mal kaçırıp alacaklıyı zarara düşürmek kastıyla hareket ettiği hukuki işlemlerin iptali için, alacaklı tarafından açılan davadır. Hem icra hukukunda hem iflas hukukunda mahkemeye taşınması mümkün olan bu dava ayni değil, şahsi bir davadır. Bu yönüyle değerlendirirsek mal üçüncü kişinin elindeyken satıldığında alacaklı alacağını satış bedelinden alır ancak; arta kalan bir miktar olursa bu miktar üçüncü kişiye geri verilir. Fakat iptal davası, malı bu üçüncü kişiden almış diğer iyiniyetli kişinin haklarına helal getirmez, onların kazanımı korunur, sonuç olarak bu kişilere dava açılmaz. Lakin, bahsi geçen bu 4. kişi de kötü niyetliyse tasarrufun iptali davası ona karşı da yöneltilebilir. Toparlarsak davalı olarak gösterilebilecek şahıslar şu saydıklarımızdan ibaret olacaktır: Borçlu ve borçlu ile hukuki işlemde bulunan veya borçlu tarafından kendisine ödeme yapılan kişiler ile bunların mirasçıları, bunlardan başka kötü niyet sahibi 3. kişiler.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E: 2008/847 K: 2008/3723 T: 03.07.2008: “…Tasarrufun iptali davasında husumet zorunlu dava arkadaşlığı tasarrufun iptali davalarında davacının hakları: “…Tasarrufun iptali davası borçlu ile lehine iptale tabi tasarruf yapılan üçüncü kişiyekarşı açılır. Burada borçlu ile üçüncü kişi arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Üçüncü kişi iktisap ettiği malı bir başka kişiye devretmiş ise, alacaklı bu yeni kişiye de iptal davası açabilir ya da borçlunun ve malı elinden çıkaran üçüncü kişinin tazminata mahkum edilmesini isteyebilir…”
DAVANIN ŞARTLARI
- Geçici veya kati aciz vesikasının varlığı
Bu vesika bir şekilde dosyanın içine girmelidir zira dava şartıdır. Yargıtay’ın kararlarına göre başlangıçta eksik olması davayı etkilemez, bu sebeple vesikanın temyiz aşamasına kadar dosyaya sunulması ihtimali vardır.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2002/348 K. 2002/631 T. 11.2.2002 ”…Tasarrufun iptali davasını elinde muvakkat ya da kati aciz vesikası bulunan alacaklılar iflas idaresi ya da iflas idaresince kendilerine yetki verilen alacaklılar açabilirler. Borçlunun haczi kabil malının bulunmaması halinde, durumu tespit eden haciz zaptı, geçici aciz vesikası niteliğinde kabul edilerek, iptal davasının açılabileceği ortadadır. Haciz zaptında haczi kabul menkul malının bulunmadığının belirtilmesi şüphesiz dava hakkını vermeyecektir. Daha açık bir ifadeyle, haciz zaptında yer alan bu açıklamanın anlamı, başkaca malın bulunamaması halinde değer kazanacaktır. Aksi takdirde pek çok taşınmazı mevcut olduğu halde bunlar araştırılmadan sadece menkul malları olmadığından dolayı iptal davası açılması, alacaklı ve borçlu dışındaki kişilerin de haklarını önemli derecede etkileyecektir. Bu durumda dava konusu olayda borçlunun aciz halini gösteren kesin aciz vesikası da alınmadığından, dava şartından olan aciz halinin gerçekleşmediğinin kabulü icap etmiştir…”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2008/2594K. 2008/3948 T. 14.7.2008: “…Tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için; bir icra takibi bulunmalı ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz vesikası olmalıdır. Bu hususlar davanın dinlemesi için ön koşuldur…”
- İcra takibinin kesinleşmiş olması
Alacaklının talebi üzerine başlatılan icra takibi kapsamında borçluya bir tebligat gönderilir ve bu tebligatta ödeme emrinin tebliğinden sonra belirtilen süre içinde ilgili yere ödeme yapılması gerektiği, itiraz hakkının olduğu, mal beyanında bulunulması için başvuru yapılması gerektiği bildirilir. Ödeme emri borçluya tebliğ edilirse ve borçlu itiraz etmezse takip kesinleşir; itiraz ederse ve bunun sonucunda dava açılırsa bu davanın sonucuna göre durum değerlendirilecektir.
- Tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması
İlgili maddeye ilişkin yasal gerekçede de açıkça ifade edildiği üzere alacaklıların borçlunun borçlanma işlemini yaptığı tarihteki mevcut mali durumuna güvenerek tasarrufta bulundukları kabul edildiğinden alacağın doğum tarihinden önce yapılan işlemlerin bu maddeler uyarınca iptalinin yapılamayacağı sonucu anlaşılmaktadır.
- Gerçek bir alacağın varlığı
Tasarrufta bulunan borçlunun alacaklıya gerçekten bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa; tasarruf sahibinin borçlu sıfatı sorun teşkil edeceğinden öncelikle bu hususun çözümlenmesi gerekecektir.
Hukuk Desteği