ÇİFT (ÇİFTE) TAPU

Tapu kütüğüne uygun bir şekilde tapulama ve kadastro işlemlerine başlandıktan sonra çift tapu durumuna çok sık rastlanmasa da, bazen bu durum ortaya çıkabilmektedir.

Çıkabilecek bu olumsuz durumu engellemek için Kadastro Kanunu 22. madde şöyle bir kural getirmiştir: “Evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci defa kadastroya tabi tutulmuşsa, ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır ve Türk Medeni Kanununun 1026. maddesine göre işlem yapılır. Süresinde dava açılmadığı takdirde, ikinci defa yapılan kadastro, tapu sicil müdürlüğünce re’sen iptal edilir”. Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere tapulaması yapılmış bir yerde tekrardan kadastro işlemleri yapılamaz. Herhangi bir şekilde yanlışlıkla tekrardan kadastro yapılmış ise ikinci kadastro geçersiz sayılır. Türk Medeni Kanunu (“TMK”) madde 1026 uyarınca tapu memurundan ikinci kadastro işleminin terkini istenebilir. Bu terkin istemini tapu memuru yerine getirirse her ilgili kendisine bu işlemin tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde terkine ilişkin dava açabilir. İşte bu süre içerisinde dava açılmadığı takdirde ikinci kez yapılan kadastro, tapu sicil müdürlüğünce re’sen iptal edilir.

Çift tapu oluşmasına sebebiyet veren durumlar nelerdir?

  • Kadastro yapılmış olan yerlerde tutulan kayıt defterinde işlem yapılırken, eski kayda dayanarak bir işlemin yapılmış olmasından (geldiği ve gittiği defterlerin gösterilmemiş olması yüzünden),
  • Kadastrosu yapılmamış olan yerlerde, fihrist defterinin (Sicile geçirilmiş bütün ünvanların alfabe sırasına göre yazıldığı defter) düzenli olmamasına bağlı olarak kayıt defterinde kayıtlı olan bir gayrimenkulün, sanki gayrimenkul tapusuzmuş gibi ikinci bir kaydının yapılmasından,
  • Aynı zamanda yapılan kadastro veya dağıtımda, taşınmaza birden çok sayfa açılmasından,
  • TMK’nın 713. maddesine dayanan tescil davasında, başkasının tapulu taşınmazının tahdit (sınırlama, sınır koyma) haritası içine alınmış olmasından kaynaklanabilir.

Konuyla ilgili Yargıtay kararlarından bir örnek vermek gerekirse; “….. Taşınmazın her nasılsa iki tapusu olursa, bu durumda her iki malik için de  iyi niyet kuralı yani, TMK 1023 uygulanmaz. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre, çifte tapu halinde yani bir taşınmaza her iki tapu kaydı da uyarsa, bu halde iyi niyet korunmaz, her iki tapu malikinden hangisinin hakkı kadim (eski) hak ise onun hakkı korunur. Çifte tapu kaydının varlığı halinde kural olarak doğru temele dayanan eski tapu kaydına değer verilmesi zorunludur. Temel kural Mahkemenin kabulünde de olduğu gibi eski tarihli ve doğru temele dayanan tapu kaydına değer verileceğidir. Ancak, bilindiği gibi hukukumuzda bu kuralın istisnaları bulunmaktadır. Bu istisnalardan biri de 2510 sayılı Iskan Kanunu’nun 23/3. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin 3. bendinde aynen “temlik tarihinden itibaren bir sene geçtikten sonra müstehikler tarafından ancak Hazine aleyhine vaz’ıyet tarihindeki rayiç üzerinden bedel davası açılabilir” denilmektedir. Maddeden de anlaşılacağı üzere taşınmazın öncesi tapuda kayıtlı bulunsa dahi, İdarece Iskan Kanunu’na göre temlik halinde, ikinci iskan sahibinin taşınmaza el koymasından itibaren açılacak davalarda artık eski tarihli değil sonraki tapuya değer verilmesi gerekir. Burada üzerinde durulması gereken husus; iskan mevzuatı çerçevesinde temlik ve tescil edilen taşınmazların daha sonra yine iskan mevzuatı uyarınca başka birine temliki halinde de ilk kez temlik olunan kişinin bir yıl içinde dava açmasının gerekip gerekmediği, gerekiyor ise bu bir yıllık sürenin hangi tarihte başlayacağı, bir başka ifade ile 2510 sayılı Yasa’nın 23/3. maddesinin İskan Kanunu’na göre iki defa temlik edilen yerler hakkında da uygulanıp uygulanmayacağı konusudur. Bu tartışmalar 14.05.1984 tarih 1983/10 esas, 1984/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Karan ile sona ermiştir. İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde; “iskan mevzuatı çerçevesinde temlik ve tapu siciline tescil olunan gayrimenkullerin daha sonra tekrar aynı mevzuat uyarınca başka birine temliki halinde 2510 sayılı Kanun’un 23. maddesine 3667 sayılı Kanunla eklenen 3. fıkra hükmünün uygulanması gerektiği, bu fıkrada yer alan 1 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcının iskan mevzuatı çerçevesinde temlik edilen gayrimenkule fiilen el koyma tarihi olduğu” belirtilmiştir. (Yargıtay 16. Hukuk Dairesi Karar No:2006/332 Esas No:2005/11815 )

                                                                                                                                                           Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir