MUVAZAA VE İNANÇLI İŞLEM

İnançlı işlem kavramından ve inançlı işlemlerin pratikte sık karşılaşılan örneklerinden daha önce bahsetmiştik. Bu yazımızda ise, şekli bakımdan birbirine benzer olan muvazaa ve inançlı işlemin ayrımından söz edeceğiz.

Muvazaa, bir hukuki ilişkide tarafların, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek iradelerine uymayan ve tarafları bağlamayan bir görünüş yaratmak konusunda yaptıkları gizli anlaşma olarak tanımlanabilir (İlgili yazımız için tıklayınız…). İnançlı işlem ise; taraflardan birinin, kendisine ait bir malvarlığı değerini, yönetmek veya teminat oluşturmak amacıyla, belirli süre sonunda veya kararlaştırılan amaç gerçekleşince kendisine iade edilmek üzere diğer tarafa kazandırması olarak açıklanabilir.

Görüldüğü gibi, gerek muvazaa gerekse inançlı işlemde, tarafların iradelerinin uyuşmasıyla bir anlaşma meydana gelmekte, gerçekleştirilen hukuki işlemle birlikte taraflardan biri, kendisine ait bir hak veya eşyayı, belirli şart ve kısıtlamalarla diğer tarafa devretmektedir. Sonuçta, hukuki işlemin görünüşüyle, bu işlemin arka planında yatan niyet birbirinden farklı olmaktadır. İnançlı işlemlerde taraflar; hak veya eşyanın devrinin geçici olduğunu ve söz konusu amaç gerçekleştiğinde devredilenlerin tekrar iade edileceğini, muvazaalı işlemlerde ise devir işleminin aslında hükümsüz olduğunu, hak veya eşyanın görünüşte devredildiğini ancak bu görünüşün belirli bir amacı sağlamak üzere yaratıldığını kararlaştırmışlardır. Kısacası, inançlı işlemlerde taraflar arasında bir inanç anlaşması yapılırken, muvazaalı işlemlerde bir muvazaa anlaşması söz konusu olmaktadır.

Muvazaalı işlemlerde, tarafların gerçek iradeleriyle görünüşte yarattıkları iradeleri birbiriyle uyuşmamaktadır. Örneğin; borçlu bir kimsenin, icra yoluyla satılmasını engellemek amacıyla ve tehlike ortadan kalktıktan sonra iade edilmek üzere, taşınmaz mallarını bir başkasına devretmesi muvazaalı bir işlemdir. Burada, tarafların iradeleri ve beyanları arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. İnançlı işlemlerde ise, tarafların görünüşte yaratmayı arzuladıkları bir işlemden söz edilmemektedir. Bir başka deyişle, tarafların iradeleri ile beyanları örtüşmektedir. Örneğin; borçlu bir kimsenin, borcunun teminatı olarak ve borç ödendikten sonra kendisine iade edilmek üzere taşınmaz mallarını alacaklısına devretmesi inançlı işlemdir. Burada, tarafların iradeleri ile beyanları örtüşmektedir. Bunun sonucu olarak, inançlı işlemler tarafların iradelerini yansıttığı için hukuki düzlemde geçerli olarak kabul edilirken, muvazaalı işlemler tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığı, hatta gizlediği için geçerli olmayan işlemler olarak kabul edilmektedir.

İnançlı işlem ve muvazaalı işlem arasındaki kilit fark olarak; muvazaalı işlemlerde, üçüncü kişileri aldatma kastının bulunduğunu, hatta söz konusu muvazaalı işlemin üçüncü kişileri aldatma maksadıyla yapıldığını, inançlı işlemlerde ise üçüncü kişileri aldatma maksadı bulunmadığını önemle belirtelim.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir