Bir suçun işlendiği ihtimalinin çok güçlü olduğu durumlarda; şüpheyi doğuran suçla bağlantılı olarak başka oluşabilecek zararları önlemek, hem soruşturma hem de soruşturmadan sonra suç eyleminin gerçekleştiğine kanaat getirilirse kovuşturma aşamasını hızlandırmak için kullanılan kanunun öngördüğü tedbirlere güvenlik tedbiri denilmektedir. Bu tedbirler, Ceza Muhakemeleri Kanunu (“CMK”) içerisinde; yakalama, göz altına alma, tutuklama, adli kontrol, zorla getirme, el koyma, arama, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı görevlendirme şeklinde sıralanmaktadır. Bizse bu yazımızda, tutuklama üzerinde yoğunlaşacağız.
Tutuklama; şüpheli veya sanığın kaçma ya da delilleri karartma eylemlerini gerçekleştirme ihtimalinin olduğu durumlarda, kişinin cezaevinde tutulması halidir. Uygulamada bu durumla oldukça sık karşılaşmamıza rağmen; tutuklama aslında kanunda oldukça sıkı şartlara bağlanmıştır ve bu şartlar gerçekleşmediği takdirde kişi üzerinde tutuklama hükmü kurulamaz, kurulmuşsa da bu hüküm hukuka aykırılık taşıyacaktır. Bahsettiklerimiz CMK m.100’de, “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.” şeklinde dayanak bulmaktadır. Ayrıca bazı hallerde hakim; suçun işlendiği hakkında kuvvetli bir şüpheye dayanıyorsa, şüpheli veya sanığın kaçma ve delilleri karartma tehlikesi unsurlarını dikkate almadan kişi üzerinde tutuklama hükmü kurabilmektedir.
Önemle eklemek gerekir ki; gereğine göre kurulan tutuklama hükmünün, mutlaka ölçülü olması gerekmektedir. Örneğin hakim; sanık ya da şüpheli hakkında adli kontrol gibi tutuklamadan daha hafif bir korumaya hükmedebiliyorsa, tutuklama kararına gitmesi hukuka ve ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Yine ölçülülük ilkesi gereğince; iki yıl ve daha az hapis (Bu süre on beş yaşından küçük çocuklar için beş yıldır.) ve sadece adli para cezasına hükmedilecek suçlarda da tutuklama kararı verilmesi yasaklayıcı kurallar arasında sayılmaktadır. İşlenen suçun çok ağır olması ve buna paralel olarak uygulanacak yaptırımın da fazla olması, tutuklama tedbirine hükmedilmesi için yeterlilik sağlayacak başlı başına bir neden değildir.
Son olarak tedbirin amacından saptırılmadan kullanılması adına; suç çeşitlerine göre farklılık gösterecek şekilde, tutukluluk için kanunda azami süreler kararlaştırılmıştır. Belirtilen azami süreler dolduktan sonra kişi; hala tutuklama tedbirine dayandırılarak cezaevinde tutuluyorsa, kişinin özgürlüğü ve güvenlik hakkı ihlal edilmiş sayılmaktadır. Ayrıca kanunda belirtilen süreler, on beş yaşını doldurmamış çocuklar için 1/2; on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar içinse 3/4 oranında uygulama bulmaktadır.
Tutuklama süresi, Ağır Ceza Mahkemesi’nin görev alanına girmeyen olaylarda en çok bir yıldır. Bu bir yılın, zorunlu hallerde ve haklı gerekçeler gösterilerek altı ay daha uzatılması mümkündür. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görev alanına giren suçlardaysa tutukluluk süresi, en fazla iki yıldır. Belirtilen süre zorunlu hallerde haklı gerekçeler ileri sürülerek, toplamda üç yıl uzatılabilineceği gibi; devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, milli savunmaya, devlet sırlarına karşı işlenen suçlarda bu uzatmanın toplamda beş yılı geçmeyecek şekilde uygulanması öngörülmüştür.
Hukuk Desteği