7201 sayılı Tebligat Kanunu (“Kanun”) 11. maddesinde açıkça belirtildiği üzere vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması esas olup ilgili maddede; “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.” denerek dosyada bulunan tarafa ait vekil sayısının birden fazla olması halinde tebligatın bunlardan yalnızca birine yapılmasının yeterli olduğu, birden fazla vekile tebligat yapıldığı takdirde ilk yapılan tebliğ tarihinin esas alınacağı düzenlenmiştir. Tebligat vekile bürosunda yapılacak ise resmî çalışma gün ve saatleri içinde yapılması gerekmektedir.
Kanun’un lafzından anlaşılacağı üzere İcra ve İflas Kanunu’nda (“İİK”), Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (“HMK”) ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda (“CMK”) yazılı bulunan tebligatın bizzat asile yapılmasının gerekli olduğu haller dışında tebligatın vekil adına yapılmaması durumunda geçersiz tebliğ söz konusu olacaktır. Vekil adına tebligat çıkarıldığı ancak tebligatın Kanun’a aykırı şekilde tebliğ edildiği hallerde ise usulsüz tebligat hususu gündeme gelecektir. Bu bağlamda vekil adına çıkartılmış olan tebligatın vekil açısından usulsüz olması için ilk olarak vekil adına çıkartılmış bir tebligatın mevcut bulunması gerekmektedir. Tebligatın Kanun’a uygun şekilde bir başkasına tebliğ edilmesi halinde usulsüz tebligat yapılmış olacaktır ki; bu noktada tebliğin geçersizliği ile usulsüzlüğü arasındaki farkı görebilmek önemlidir. Geçersiz tebliğ durumunda vekile yapılan bir tebligat yoktur, hiçbir zaman olmamıştır. Bu nedenle tebligatı vekilin sonradan öğrenmesi bu tebliği geçerli hale getirmeyecek, buna hukuki bir sonuç bağlanmayacaktır. Geçersiz tebliğ halinde ortada bir tebliğ yoktur. Usulsüz tebliğ durumunda ise ortada tebliğ vardır ancak usulüne uygun yapılmamış sayılmakla birlikte vekilin tebligatı öğrendiğini beyan ettiği tarih itibariyle tebligat hukuki sonuç doğurmaya başlayacaktır.
Konuya ilişkin bir Yargıtay kararı paylaşmak isteriz; “HMK’nun 73, 81, 82, 83, Avukatlık Kanunu’nun 41., Tebligat Kanunu’nun 11. maddeleri gereğince vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur. Anılan bu düzenlemeler gereğince tebligatın vekile yapılması ile yasal süreler işlemeye başlar, yine bu tarihe göre takip kesinleştirilerek takibe devam işlemleri yapılır. Ne var ki vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, 2004 Sayılı İcra-İflas Kanunu’nun 76. maddesinde mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280) Cezaların şahsiliği kuralı gereğince borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur. Somut olayda; borçlu vekili şikayetinde boşanma ilamında vekil olduğu halde icra takibinde asile çıkarılan icra emri tebligatının kendisine yapılması gerektiği sebebiyle iptalini istemiştir. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere asile yapılan tabligatın iptali gerekmez ise de vekile de tebligat çıkartılması gerektiği yönünde şikayetin kabulü gerekirken şikayetin reddi doğru değildir.” (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2016/7148 E., 2016/9420 K., 30.5.2016 T.)
Hukuk Desteği