En basit haliyle şekil, irade beyanının dış dünyaya yansıtılmasını ifade etmektedir. Bu yansıtma; açık veya örtülü bir şekilde olabileceği gibi, sözlü veya yazılı ya da başka bir davranışla da yapılabilmektedir. Kural olarak Türk Borçlar Hukuku şekil serbestliğine dayansa da gerek taraflar gerekse de kanunlar bazı işlemleri şekle bağlı kılabilmektedir. Başka bir deyişle kanunumuz; bazı işlemlerin hem sağlıklı sonuçlar doğurması hem de yapılan işlemler karşısında tarafların mağduriyetini kısmen de olsa engellemek adına, bazı işlemler için şekil öngörebileceği gibi taraflar bunu kendi iradeleriyle de tercih edebilmektedirler.
Kanunda açıkça belirtilen şekillere kanuni (yasal) şekil, tarafların iradeleriyle kararlaştırdıkları şekle de iradi şekil denilmektedir. Ölünceye kadar bakma ve mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi, vasiyetname gibi işlemler; kanuni şekil için verebileceğimiz örneklerden birkaçıdır.
Kanuni şekiller, adi yazılı şekil ve resmi şekil olmak üzere iki türe ayrılmaktadır. Sözleşmeyi meydana getiren beyanların yazılı bir metinle açıklanması (Bu metin -istisnalar haricinde- elle yazılabileceği gibi bilgisayarla da yazılıp kâğıda dökülebilmektedir. Ayrıca metnin sözleşmenin tarafları ya da üçüncü bir kişi tarafından yazılması bir fark yaratmamaktadır.) ve bu metin altına özellikle borç altına girenin imza atmasıyla (İmza doğrudan ya da elektronik koşullar altında atılabilmektedir. Bedensel engele sahip olan ya da okuma yazma bilmeyen kişiler, imza yerine parmak izi ya da belirtilen usullere göre hazırlanmış mühür de kullanabilmektedirler. Ayrıca görme engelliler, talepleri halinde imzalarında şahit bulundurabilmektedirler.) meydana gelen şekle adi yazılı şekil denilmektedir. Alacağın devri, kefalet gibi sözleşmeler kanun tarafından adi yazılı şekle bağlanmaktadır. Bu şeklin uygulanması için resmi şekildeki gibi herhangi bir resmi makamın gözetimi gerekli değildir. Resmi şekilse, sözleşme metninin kanunda öngörülen (Açıkça belirtilmemişse noterler tarafından düzenlenmektedir.) resmi memurlar tarafından hazırlanmasını ifade etmektedir. Taşınmaz rehni ve taşınmaz üzerinde irtifak hakkı kuran sözleşmelerin meydana getirilmesi kanun tarafından resmi şekle bağlanmaktadır.
Önemle belirtmek gerekir ki; şekle bağlı sözleşmelerde yapılacak olan değişiklikler, yine sözleşme kurulurken riayet edilen şekil şartıyla yapılmalıdır.
Şekle bağlı olan sözleşmelerde şekle uyulmamasının sonuçlarına geldiğimizdeyse, bu sonuçlar; kesin hükümsüzlük (mutlak butlan) ve tahvil (çevirme) olarak ikiye ayrılmaktadır. Kesin hükümsüzlük, kelime olarak sözleşmedeki unsurların düzeltilemez derecede sakat olmasını ifade etmektedir. Kural olarak geçerlilik şekline uyulmadan meydana getirilen sözleşmeler mutlak butlanla sakattır. Bu sakatlık, kamu düzeninin korunması için hakim tarafından re’sen (kendiliğinden) dikkate alınmakla beraber; sonradan sakatlıkların düzeltilmesiyle ya da zamanın geçmesiyle ortadan kalmamaktadır. Tahvilse; başka bir sözleşmenin geçerlilik şekline dayanarak yapılan sözleşmenin, -tarafların iradesinin uygunluğu doğrultusunda- geçerlilik şekline dayanılarak yapılan sözleşmeye çevrilmesi anlamına gelmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki ilk sözleşmede, çevrilen sözleşmenin esaslı unsurlarının bulunması mutlak bir gerekliliktir.
Kural olarak kanunda belirtilen şekiller geçerlilik şekli olarak kabul edilse de kanundaki bazı şekiller ispat şeklidir. İspat şekillerinde taraflar; sözleşmenin kuruluşunda belirtilen şekle uymazlarsa, bu durum sözleşmenin geçersizliğine sebep olmamaktadır.
Son olarak şekle uygun olarak kurulmayan sözleşmenin geçersizliğine yönelik itiraz; bir hakkın kötüye kullanmasını teşkil ediyorsa, ileri sürülen geçersizlik dürüstlük kuralı kapsamında dikkate alınmamaktadır.
Hukuk Desteği