Önceki yazılarımızda kişiliğin ihlali ve bunun hukuki sonuçlarından detaylıca söz etmiştik. Bugünkü yazımızın konusunu ise haksız şikayet yoluyla kişilik haklarının ihlal edilmesi ve bu husustan dolayı tazminat talep edilip edilemeyeceği hususları oluşturmaktadır.
Anayasa’nın 36. maddesinin ilk fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denmek suretiyle hak arama hürriyeti düzenlenmiş olup, hak arama hürriyeti kapsamında olan şikayet hakkı da kişilere yasalarla tanınmış bir haktır. Bazen şikayet hakkının kullanılması, başka bir kimsenin kişilik haklarını zedelemiş olabilir. Bu halde hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmekte ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak birtakım değerlendirmeler yapılmaktadır. Meşru vasıta ve yolla kullanılmayan şikayet hakkı hukuka uygunluk sebebini bertaraf ederek kişiliğin ihlaline neden olacaktır. Belirttiğimiz gibi bu hak sınırsız olmadığından sınırın aşıldığı durumlarda hakkın kötüye kullanılması sebebiyle kişilik hakkı zedelenen kimse, buna karşılık Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) madde 58, Türk Medeni Kanunu (“TMK”) madde 24 ve 25. hükümleri uyarınca manevi tazminat talep edebilecektir.
Manevi tazminatın esas amacı ve işlevi zarar görenin kişilik değerlerinde meydana gelen eksilmenin telafi edilmesi, giderilmesidir. Ayrıca manevi tazminata hükmedilebilmesi için ihlalin ağır olmasının gerekmediği kabul edilmektedir[1]. Bu yaklaşımın hukuki güvenlik ve eşitlik ilkesine de uygun olduğu kanaatinde olduğumuzu belirtmek isteriz.
Aşağıda konuyla ilgili yargı kararlarından bazı kesitleri sizlerle paylaşmaktayız:
“….Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır. …”( 4. HD 2015/15020 E. , 2017/5920 K.)
“….Ancak bu özgürlük sınırsız olmayıp, ihbar ve şikayet hakkının kasten ve zarar verme amacı ile veya keyfi olarak ya da uzak ihtimallere göre, herhangi bir delil ve emare bulunmadan, yeteri kadar araştırma yapılmaksızın kullanılmaması gerekir. Aksi halde hak arama özgürlüğünün kötüye kullanılmış olması nedeniyle hukuka uygunluk nedeni ortadan kalkacağından manevi tazminata karar verilmesi gerekeceğinden de kuşku duyulmamalıdır…”(Yargıtay 4. HD 2015/7330 E., 2016/8358 K.)
“…..Şikayet, kullanılması bir hak olmasının yanında, kişiye sorumluluk da yüklemektedir. Şikayet hakkının kötüye kullanılmış olup olmadığının tespitinde bakılacak unsur şikayet hakkının amaca uygun olarak kullanılmış olmasıdır. Amaca uygunluk öz çıkarın korunması ile mümkündür. İlgili makamlara yapılan şikayet ve ihbar, açılan ceza davaları, bu hakkın koruduğu çıkarı elde etmek için yapılmışsa amaca uygun bir davranış olarak hukuka da uygundur. Ancak bu hak öz çıkarın korunması yerine başkasını zarara uğratmak için kullanılmışsa artık hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir. Başkasını zarara uğratmak için bir hakkın kullanımı iyiniyet kurallarına aykırıdır… .Şikayet hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için ihbar veya şikayetin karşı tarafın suçsuzluğunu bilerek zararlandırmak veya küçük düşürmek amacıyla yapılması yahut şikayet konusu hakkında delil ve emare olmadığı halde şikayetin yapılmış olması gerekir. Bu nedenle ihbar veya şikayetin temelini oluşturan maddi olguların ciddi ve inandırıcı kanıtlarla desteklenmesi gereklidir. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir…” (Hukuk Genel Kurulu 2013/418 E., 2014/200 K.)
Hukuk Desteği
[1] (Gamze TURAN BAŞARA, Kişiliğin İhlalinden Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat İle Haksız Kazancın İadesi, sf.254, Ankara, 2018)