KİŞİLİĞİN İHLALİ VE HUKUKİ SONUÇLARI – II

Bir önceki yazımızda kişiliğin ihlalinden ve buna bağlı olarak başvurulabilecek yolların kanuni dayanağından söz etmiştik. Bugünkü yazımıza kişiliğin ihlali kaynaklı tazminat davaları ile devam etmekteyiz.

Kişilik değerlerine haksız bir saldırı yapılması halinde ortaya çıkan maddi zararın giderilmesi amacıyla açılan dava maddi tazminat davasıdır. Kusursuz sorumluluğu gerektiren bir hal mevzu bahis değilse bu noktada Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) m.49 uyarınca kural olarak bir kusur sorumluluğu söz konusu olup, hukuka aykırı fiil ve zarar arasında da illiyet bağının mevcudiyeti şarttır. Kanunlarda özel düzenleme öngörülmeyen hallerde genel hükümler, başka bir söylemle TBK m.49 vd… uygulama alanı bulacaktır.

Kişilik değerlerine haksız bir saldırı yapılması halinde ortaya çıkan manevi zararın giderilmesi amacıyla açılan dava ise manevi tazminattır. Kişiliğin ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat TBK m.58’de düzenlenmektedir. Bu hükme göre esas olarak para ödenmesine hükmedilmesi öngörülmüş olmakla birlikte başka bir giderim şekline karar verilebileceği hususu da hüküm altına alınmıştır. Önceden de ifade ettiğimiz gibi hukuka uygunluk sebebinin bulunmadığı hallerde kişiliğe yapılan her saldırı hukuka aykırıdır. Kişiliğin ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat davasının düzenlendiği hükümlerde fiilin ağırlığı koşulunun yer almamasının kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olduğu ve hafif fiillerin de tazmini gerektiği kanaatimizce çok açıktır. Kişiliğin ihlalinin manevi tazminatı haklı kılacak ağırlıkta olması yeterlidir. Somut olayın özellikleri, ihlalin zarar gören nezdinde yarattığı elem gözetilerek hakim, ihlalin ağırlığı noktasında değerlendirme yapacaktır. Bu anlamda özellikle kişinin şeref ve onurunu zedeleyen, mesleği veya ailesi üzerinde olumsuz etkiler yaratan durumlar önem teşkil etmektedir. Kişiliğin ihlalinde ve buna bağlı olarak şahıs varlığında eksilme meydana gelen her durumda manevi tazminat için aranan manevi zarar şartı gerçekleşmiş olarak kabul edilmelidir. (Gamze TURAN BAŞARA, Kişiliğin İhlalinden Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat İle Haksız Kazancın İadesi, sf.242, Ankara, 2018.)

Aşağıda konuyla ilgili bazı yargı kararlarından kesitleri sizlerle paylaşmaktayız:

“…Boşanmada manevi tazminatın amacı, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, bozulan ruhsal dengesini telafi etmek, manevi değerlerindeki eksilmeyi karşılamaktır. Onun için, kişilik haklarını ihlal eden fiille, tazminat miktarı arasında makul bir oranın bulunması gerekir. Bir tarafın zenginleşmesine yol açacak sonuçlar doğurur miktarda manevi tazminat takdiri, müesseseyi amacından saptırır. Hakim, tazminat miktarını saptarken, bir yandan kişilik hakları zedelenen tarafın, ekonomik ve sosyal durumunu ve boşanmada kusuru bulunup bulunmadığını ve varsa kusur derecesini, fiilin ağırlığını; öbür yandan da, kişilik haklarına saldırıda bulunanın kusur derecesini, ekonomik ve sosyal durumunu göz önünde bulundurmak zorundadır. Açıklanan ilkeler gözetildiğinde davacı-karşı davalı erkek yararına takdir edilen manevi tazminat miktarı, ölçülülük ilkesine uygun olmayıp fazla bulunmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda tazminat takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır…”(Yargıtay 2. HD, 2021/3683 E., 2021/4940 K.)

“…Davalı vekilinin manevi tazminata yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde,
Manevi zarar mal varlığında bir azalmayı değil kişilik haklarına vaki tecavüz nedeniyle bir kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ve ızdırabı, elemi ve böylece yaşama zevkinde bir azalmayı ifade eder. TBK’nin 58. maddesine göre, kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Kişilik haklarına saldırıda, manevi tazminat istenebilmesi için TBK’nin 58. maddesinde belirtilen şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartlar ise kişilik haklarına saldırı olması, saldırının haksız olması, manevi zarara uğranılması, kusurlu olunması ve illiyet bağı bulunmasıdır (Bkz. Prof Dr. Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, yirminci baskı, S.202-208). Somut olayda, her ne kadar mahkemece davacının 15.08.2013 tarihinde oturmak üzere satın aldığı evi keşif tarihi itibariyle dahi kendi iradesi dışında kullanımının engellenmesi, davalının daireyi tahliye etmemesi sebebiyle kendine ait evde oturamaması ve bunun yarattığı manevi sıkıntılar değerlendirilerek manevi zarara uğradığı kabul edilmiş ise de, bu durumun MK’nin 24 ve TBK’nin 58 maddeleri anlamında kişilik haklarının ihlaline neden olacağının kabulü mümkün değildir. Her sözleşmeye aykırılık manevi tazminat gerektirmeyeceği gibi, davacı tarafça da meydana gelen olay nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiği ispat edilememiştir. Bu itibarla, davacının kişilik haklarına saldırı bulunmadığı, TBK’nin 58. maddesinde öngörülen manevi tazminat şartlarının oluşmadığı gözetilmeksizin, manevi tazminatın reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde karar verilmesi doğru olmamıştır…” ( Yargıtay 8. HD 2020/1677 E.,  2021/4811 K.)

                                                                                                          Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir