Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere, Borçlar Hukuku’nun; eşitlik, şekil özürlüğü, nisbilik gibi son derece önemli temel ilkeleri bulunmaktadır. Sözleşme özgürlüğü de; sözleşmeyi yapıp yapmama, istenilen içerikte sözleşme yapma, yapılan sözleşmenin karşı tarafını seçme gibi özgürlükler içeren temel bir ilkedir. Başka bir anlatımla bu ilkeye göre bir kişi; kural olarak başka bir kişiyle, sözleşme yapıp yapmama konusunda özgürdür. Ancak bu özgürlüğün, kanundan ve önceki taahhütten doğan (sözleşme yapma vaadi) sözleşme yapma zorunluluğu olmak üzere iki adet istisnası bulunmaktadır. Önceki yazımızda; kanundan doğan sözleşme yapma zorunluluğunu detaylı olarak ele aldığımız için, bu yazımızda önceki taahhütten doğan sözleşme yapma zorunluluğunu inceleyeceğiz. (Lütfen Bkz.)
Önceki taahhütten doğan sözleşme yapma zorunluluğu diğer bir ifadeyle sözleşme yapma vaadi; kişinin başka bir kişiyle meydana getirdiği sözleşme sonucunda, ilerleyen zamanlarda yine o kişiyle ya da üçüncü kişiyle, önceki sözleşmede kararlaştırılan içerikte sözleşme yapma zorunluluğu altında girmesini ifade etmektedir.
Önemle belirtmek gerekir ki kurulan sözleşmenin; bir sözleşme vaadi kabul edilmesi için, ileride yapılacak sözleşmenin mutlaka borç doğuran bir sözleşme olması gerekmektedir. Başka bir deyişle yapılması taahhüt edilen sözleşme, borç doğuran değil de taşınır veya taşınmaz mülkiyetinden feragat edilmesi gibi tasarruf işlemi niteliğinde olursa; o sözleşme ön sözleşme değil, başlı başına bir sözleşme olarak kabul edilmektedir.
Son olarak; yapılması taahhüt edilen sözleşmenin şekle bağlı olması durumda, ön sözleşme de Türk Borçlar Kanunu’nun 29. maddesinde yer alan “Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.” şeklindeki hükme göre asıl sözleşmenin şekline tabidir.
Açıklanan konunun daha net anlaşılması adına, Hukuk Genel Kurulu’nun ilgili bir kararından alıntı yapmaktayız; Hukuk Genel Kurulu, 28.4.2010 T., 2010/193 E., 2010/235 K.; “…Görülüyor ki, ön sözleşme kavram olarak, tarafların ileride bir başka sözleşme (asıl sözleşme) yapacaklarına ilişkin olarak akdettikleri bir sözleşmeyi ifade eder. Bir başka deyişle akit yapma vaadi=ön sözleşme, akit yapma borcunu doğuran bir hukuki işlemden ibarettir. Ön sözleşmenin konusu da her zaman borçlandırıcı bir işlemdir (Gül Doğan; Ön Sözleşme-Sözleşme Yapma Vaadi- bası 2006, sayfa 52). Ön akitle, alelade bir vaadi birbirinden dikkatle ayırmak gerekir. Çünkü her vaat, bir “akit yapma vaadi” sayılamaz. Diğer taraftan ön akit, şarta bağlı bir sözleşme de değildir. Zira şarta bağlı borçlarda, şart gerçekleşinceye kadar bir hak mevcut olmadığı halde ön akdin yapılmasından itibaren vaat alacaklısı yararına bir hak doğmaktadır. Ancak bu hak kullanılıncaya kadar kendisini belli etmez. Vaat alacaklısının vaadi kabul ettiğini bildirmesi hakkını kullanması demektir. Böylece ön sözleşmenin özelliğini asıl sözleşmeden aldığı görülmektedir. Asıl akdi yapma zorunluluğunu doğuracak nitelikte ve geçerlilikteki bir ön akitte bulunması gereken şartlar şunlardır: a) Ön akitte, ileride yapılacak olan asıl akdin konusu ve esaslı şartları yeterince bir açıklıkla saptanmış olmalı, hiç olmazsa saptanması mümkün bulunmalıdır. b) Ön akdin geçerli olarak doğmuş sayılabilmesi için, tarafların karşılıklı olarak açıkladıkları iradelerin birbirine uygun olması, her türlü iradeyi sakatlayan sebeplerden uzak bulunması ve tarafların akit yapma ehliyetini haiz olmaları da doğal ve zorunlu şartlardandır. Eğer Kanun, iki tarafı korumak amacıyla (yani tarafların çıkarları için) asıl akdin sıhhatini bir şekle tâbi tutmuşsa, ön akdin de aynı şekilde yapılması icap eder. BK. md. 22/II’ de ifadesini bulan hükümden anlaşılacağı üzere, ön akdin de aynı şekilde yapılması zorunluluğu, asıl akit için (kanunen) ve (tarafların menfaatini koruma amacıyla), (bir sıhhat şartı olarak) konulmuş şekiller için söz konusudur…” şeklinde konuyu detaylı olarak açıklamaktadır.
Hukuk Desteği