Ölen kişinin ardından kalan malvarlığının, bir başka söylemle terekenin, kendilerine kaldığı/bırakıldığı kişiler mirasçı olarak adlandırılmaktadır. Önceki yazılarımızda mirasın yasal ve atanmış mirasçılar arasında paylaştırılmasından bahsetmiştik. Bunun dışında, hukukumuzda çok yaygın olmasa da, mirasbırakanın, mallarının veya haklarının tamamının ya da bir bölümünün kendisine bırakıldığı vasiyet alacaklısının da hukuki niteliğinden, mirasın intikalinin ne şekilde yapılacağından söz etmekte fayda görmekteyiz.
Yukarıda kısaca değindiğimiz gibi, vasiyet alacaklısı; mirasbırakan tarafından mirasçı atanmaksızın kendisine kazandırmada bulunulan kişidir.[1] Terekedeki mal veya hakların vasiyet alacaklısına geçişine cüz’i halefiyet denmektedir. Zira, vasiyet alacaklısının tereke üzerindeki hakkı bir alacak hakkıdır ve bu kişiler mal veya hak üzerinde doğrudan hak kazanamamaktadırlar.
Yükümlülüğünü yerine getirmeyen vasiyet yükümlüsüne karşı vasiyet alacaklısı, vasiyetnamenin tenfizi davası ikame edebilmektedir. Vasiyet alacaklısının yasal/atanmış mirasçıdan ayrışmasının bir örneğini de mirasın intikal ettirilebilmesi için bahsettiğimiz bu tenfiz davasının açılması şartı oluşturmaktadır. Yasal/atanmış mirasçıların böyle bir dava açma zorunluluğu yok iken, kişisel bir hakka sahip olan vasiyet alacaklısının bu davayı açması zaruridir.
Vasiyetnamenin tenfizi davasının şartlarının ilki, yukarıda yer verdiğimiz üzere vasiyet alacaklısının mevcudiyetidir. İkincisi, bu davanın açılabilmesi için vasiyet alacağının muaccel olması gerekliliğidir. Üçüncü olarak, vasiyet yükümlüsü yükümlülüğünü yerine getirmemiş olmalı ve dava vasiyet yükümlüsüne yönlendirilmiş olmalıdır. Davanın temelini oluşturan vasiyetnamenin iptal edilmesi halinde davanın konusuz kalacağının da altını çizmiş olalım.
Usul hükümlerine bakacak olursak; vasiyetnamenin tenfizine ilişkin davalar bilindiği üzere malvarlığına ilişkindir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 2. maddesindeki “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” düzenleme gereğince görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemeleri olduğu ortadadır. Yetkili mahkeme ise HMK’nın yetkiye dair hükümleri uyarınca mirasbırakanın yerleşim yeri mahkemesidir. Bu yetki kesindir ve mahkeme tarafından re’sen gözetilmesi gerekir. Son olarak vasiyet alacaklısının dava hakkının, ölüme bağlı tasarrufun öğrenilme tarihinden itibaren 10 yıl geçmesiyle düşeceğini belirtelim.
Aşağıda konuya açıklık getirmesi için, yerleşik Yargıtay uygulamasından örnekler paylaşmaktayız: “…Vasiyet alacaklısı, kendisine vasiyet edilen şey üzerindeki mülkiyet hakkını ancak bu malın vasiyetin yerine getirilmesi (tenfizi) yoluyla kendisi adına tescili sonucunda kazanır. Vasiyetnamenin tenfizi davası, vasiyeti yerine getirme görevlisi varsa ona, yoksa yasal veya atanmış mirasçılara karşı açılır…” (Yargıtay 3. HD. 2015/10834 E., 2016/3350 K.)
“…Vasiyetnamenin tenfizine ilişkin davalar malvarlığına ilişkin olduğundan, bu davalarda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir…” (Yargıtay 2. HD. 2013/6520 E., 2013/13059 K.)
“…Dava vasiyetin yerine getirilmesi isteğine ilişkindir. (TMK. md. 600) Bu tür davalarda yetkili mahkeme mirasbırakanın yerleşim yeri mahkemesidir…” (Yargıtay 2. HD. 1.6.2009, 944-10434)
Hukuk
Desteği
[1] Ömer Uğur GENÇCAN, Miras Hukuku, sf.1021, Ankara, 2020.