Türk Borçlar Hukuku kapsamında -diğer şartlar da sağlanmışsa- kural olarak kişi, hukuka aykırı bir şekilde meydana getirdiği fiilinden dolayı sorumludur. Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 49. maddesinin birinci fıkrasında “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, asıl olan kural hüküm altına alınırken; aynı maddenin ikinci fıkrasında “Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde yer alan hüküm, ahlaka aykırı fiillerden dolayı da kişilerin sorumlu tutulmasına imkan sağlamaktadır.
Bu iki sorumluluk kaynağı genel olarak birbirine çok benzese de; hukuka aykırı fiillerden dolayı sorumluluk için kusurun kast derecesinde olması gerekmezken, ahlaka aykırı fiiller nedeniyle sorumlulukta, ahlaka aykırı hareketin kasten meydana getirilmesi aranmaktadır. Ancak bir fiilin hem ahlaka aykırı hem de hukuka aykırı olması halinde TBK m. 49/2’ye dayanmaya gerek olmayıp doğrudan m. 49/1’e göre kişinin sorumlu tutulması yeterlidir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki; madde hükmünde zikredilen ahlak, sübjektif bir ahlaktan ziyade genel ahlak kurallarını ifade etmektedir. Açıklanan durumlara örnek vermek gerekirse; bir kimsenin başkasının malını -malın esas malikine zarar verme amacıyla- kendi malı gibi göstererek mal üzerine haciz koydurması, mevzuat kapsamında yasaklanan bir durum olmasa da yapılan eylem genel ahlaka aykırı olduğundan m. 49/2’nin uygulanarak kişinin sorumlu tutulması mümkündür.
Açıklanan sorumluluk türünün daha net anlaşılması adına, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun ilgili kararını alıntılamaktayız; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 6.7.2018 T., 2017/5 E., 2018/7 K.; “…bir kimsenin eşi tarafından aldatılmamasını isteme hakkını içeren herkese karşı ileri sürebileceği bir kişilik hakkının mevcut olmadığı, bu nedenle, üçüncü kişinin aldatılan eşin kişilik hakkı ihlalinden kaynaklanan bir haksız fiil sorumluluğu bulunmadığı, burada sadece eş tarafından sadakat yükümlülüğünün ihlali söz konusu olduğuna göre, bu durumda aldatılan eşin, üçüncü kişiden değil doğrudan diğer eşten bir tazminat talebinde bulunabileceği, üçüncü kişinin diğer eşe karşı sadakat yükümlülüğü olmadığından, bu kişiye karşı sadakat yükümlülüğünün ihlalinden kaynaklanan bir manevi tazminat davası açılamayacağı, ayrıca üçüncü kişinin genel ahlâka aykırı olarak nitelenebilecek eyleminden dolayı aldatılan eşin zararından TBK’nın 49/2. maddesine göre hukuken sorumlu tutulabilmesi için, evli bir kişiyle ilişkiye girme, aldatmaya taraf olma fiilini, zarar görene (aldatılan eşe) zarar verme kastıyla gerçekleştirmiş olması gerektiği…” şeklinde hüküm kurmaktadır.
Hukuk Desteği