Hukuk mahkemelerinin yetkisi konusunda daha önce yapmış olduğumuz açıklamaların (Bakınız ilgili yazımız: Hukuk Mahkemelerinin Yetkisi (I)) devamına bu yazımızda yer vermekteyiz.
Bilindiği üzere miras; murisin ölmesi ile yasal ve atanmış mirasçılara terekedeki malvarlığının ve borçların herhangi bir işleme gerek olmaksızın doğrudan geçmesidir. Mirastan doğan davalarda yetki hususu ayrı bir öneme sahiptir, bu bakımdan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 11. maddesi ile kesin yetkinin varlığı belirtilmiştir: “(1) Aşağıdaki davalarda, ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir: a) Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar arasında terekenin yönetiminden kaynaklanan davalar. b) Terekenin kesin paylaşımına kadar mirasçılara karşı açılacak tüm davalar. (2) Terekede bulunan bir mal hakkında açılmak istenen istihkak davası, terekenin yazımı ve tespiti zamanında mal nerede bulunuyorsa, orada da açılabilir. (3) Mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davalarda, mirasçıların her birinin oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir.”
Taşınmazın aynından doğan davalardan; taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin olan veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğu aynı Kanun’un 12. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. İrtifak haklarına ilişkin davalar ise, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılacaktır. Birden fazla taşınmaza ilişkin bu tür davalar, taşınmazlardan birinin bulunduğu yer mahkemesinde de açılabilecektir.
Tüzel kişilerle ilgili davalarda da kesin yetki söz konusudur. Şöyle ki; özel hukuk tüzel kişilerinin, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin, ortak veya üye sıfatıyla diğerlerine karşı açacakları davalar için, söz konusu tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir, ancak bu kural ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olarak geçerlidir.
Yetki hususu, kesin yetki hariç olmak üzere kamu düzeninden değildir ve bu nedenle taraflar kanunen yetkili olmayan mahkemeyi kendi aralarında bir sözleşme yapmak suretiyle yetkili hale getirebileceklerdir. Ancak Kanun’un kesin yetkiyle düzenlediği bir mahkeme söz konusu ise taraflar bu belirlemeyi görmezden gelerek kendi iradeleriyle başka yer mahkemesini yetkili kılamayacaklardır, aksi takdirde dava mahkeme tarafından verilen yetkisizlik kararıyla usulden reddedilecektir. Yetki sözleşmesinin herkes tarafından yapılamayacağını da hemen belirtelim. Zira Kanun’la yetki sözleşmelerinin sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri tarafından yapılabileceği, bu kişiler haricindekilerin yapmaları halinde ise sözleşmenin hiçbir şekilde geçerlilik arz etmeyeceği düzenlenmiştir. Burada kanun koyucunun tacir veya kamu tüzel kişileri kadar güçlü konumda olmayan diğer kişileri korumaya çalıştığı açıktır, aksi takdirde bu kişiler karşısında zaten daha pasif durumda olan kimselerin sözleşmede belirlenen yetki ile bağlı olmaları, onları daha da zor bir durum içerisine sokabilecektir. Tüm bunlara ek olarak; yetki sözleşmesinin hüküm ifade edebilmesi için yazılı şekilde yapılması ve yetkili kılınan mahkeme(ler)nin ilgili sözleşmede açıkça gösterilmesi gerekmektedir.
Hukuk Desteği
Merhabalar, yazınız oldukça bilgilendirici emeğinize sağlık. Yalnız, sigorta sözleşmelerinden doğan davlarda yetki ve haksız fiilden kaynaklanan davalarda yetki konularıyla alakalı bir bilgiye rastlayamadım, bunlar hakkında da ekleme yapılması iyi olurdu. Bir de acaba yazıya yetki itirazının ne zaman ve ne şekilde yapılacağı bilgilerine yer verebilir misiniz? Teşekkürler