TAZMİNAT DAVALARINDA TAZMİNAT TUTARININ BELİRLENMESİ

Bilindiği üzere kişinin, uğramış olduğu haksız fiil nedeniyle zararının giderilmesi için yetkili ve görevli mahkeme nezdinde -kural olarak mağdur tarafından- açılan dava, tazminat davası olarak isimlendirilmektedir. Bu davanın içerisinde belirlenmesi gereken en önemli iki unsur, haksız fiil nedeniyle meydana gelen zarar oranı ve bu zarar karşısında hükmedilecek olan tazminat tutarıdır. Bir önceki yazımızda haksız fiil sonucu meydana gelen zarar oranının nasıl tespit edileceğini (Lütfen Bkz.) detaylı olarak incelemiştik, bu yazımızdaysa tazminat davalarında tazminat tutarının nasıl belirleneceğini ele alacağız.

Haksız fiil sonucu meydana gelen zarar, esas olarak tazminat miktarının üst sınırını belirlemektedir. Hukuk sistemimizde kabul edilen tazminatın amacına göre, kural olarak bu zararın yukarısında bir tazminata hükmedilmesi mümkün değildir. Ancak ilgili kanunlarda yer alan bazı sebeplerden ötürü, oluşan zarardan daha az bir tutarda tazminata hükmedilmesi mümkündür.

Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.” şeklindeki 51. maddesine göre hakim, gerek tazminatın tutarını gerekse ödeme biçimini takdir etmektedir.

Hakim; yukarıda alıntılanan maddede de yer aldığı gibi, hem durumun gereğini hem de failin kusurunun ağırlığını dikkate alarak tazminatın tutarını belirleyecektir. Örneğin failin kusurunun ağır olmaması, meydana gelen zarardan daha düşük miktarda tazminata hükmedilmesini haklı kılabilecek bir nedendir. Ayrıca TBK m.52’de “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.” şeklinde yer alan tenkis (indirim) sebepleri de zarardan daha az miktarda tazminat tutarının belirlenmesine yol açabilmektedir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki, tazminattan indirim sebepleri, yalnızca 52. maddede sıralananlardan ibaret olmadığı (Failin, mağdura yardımı sırasında mağdura zarar vermesi, zararın mağdurun şahsından doğan nedenlerden dolayı artması vs.) gibi, indirim sebeplerinin bulunması halinde maddenin lafzından anlaşılacağı üzere hakimin, mutlaka tazminat tutarını azaltması da zorunlu değildir. Örneğin failin ağır kusurlu olması halinde, mağdurun rıza vermesi durumu dikkate alınmayabilir.

Uygulamada tazminat tutarının belirlenme durumunun daha net anlaşılması adına, Yargıtay’ın ilgili kararını alıntılamaktayız; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 15.2.2018 T., 2017/511 E., 2018/958 K.; “Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dosya kapsamından desteğin davalı sürücünün arkadaşı olduğu ve olay günü gezme amaçlı davalının aracında yolcu olarak bulunur iken davaya konu kazanın meydana geldiği anlaşılmaktadır. Davalı yargılama aşamasında desteğin aracında hatır için taşındığını savunmuştur. Mahkeme gerekçesinde olayda hatır taşıması olduğu kabul edildiği halde, hatır taşıması nedeniyle davalı bakımından tazminattan %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılması gerekir. Destek ve davalı arkadaş olup dosya kapsamından desteğin davalı sürücünün alkollü olduğunu bilerek aracına bindiği anlaşılmaktadır. Alkollü sürücünün aracına bilerek binmek zararın doğmasına veya artmasına sebebiyet vermektedir. Mahkemece, destek yolcunun müterafik kusuru nedeniyle tazminattan %20 oranında indirim yapılması gerektiği ancak hükme esas alınan kusur bilirkişi raporunda davacıya emniyet kemeri takmaması nedeniyle %10 oranında kusur verildiği anlaşılmakla, bu nedenle hükmedilen tazminattan %10 daha müterafik kusur indirimi yapılması gerekir. Mahkemece taraflar arasında uzun süreli ve üçüncü kişileri bağlayacak güçte bir kira sözleşmesinin bulunup bulunmadığı, aracın fiilen teslim edilip edilmediği, ekonomik yararlanmanın kime ait olduğu, kira sözleşmesi ve kira bedelinin Maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği, gerektiğinde işleten ve kiracının ticari defter ve kayıtları üzerinde konusunda uzman bir bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle, kira sözleşmesinin fatura, ruhsat ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalı …Ş.’nin işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususları tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.”

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir