ANAYASA MAHKEMESİNİN GÖREV VE YETKİLERİ – IV

Bir önceki yazımızda Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinden biri kabul edilen, ancak hukuka uygunluk denetiminden bağımsız olarak temel hak ve özgürlüklere koruma alanı sağlamak için 2010 yılında yürürlüğe giren bireysel başvuru (Anayasa şikayeti) yolunun, teorik kısmını bitirip usule ilişkin kısmına giriş yapmıştık. (Lütfen Bkz.) Bu yazımızdaysa bireysel başvuru yolunun usulle ilgili diğer hususları ele alacağız.

Konu hakkında yayınladığımız III. yazımızda, bireysel başvuruların önce komisyonlarda ele alındığına değinmiştik. Başka bir deyişle bireysel başvurular, bireysel başvuru sürecinin daha hızlı ilerlemesi ve sonuçlanması için baş raportör gözetiminde; yeterli sayıda raportör, raportör yardımcısı ve personelle kurulan Komisyonlar Raportorlüğü biriminde incelemeye alınmaktadır. Bu birim aracılığıyla, hem daha ayrıntılı inceleme gerektiren dosyalar belirlenmekte hem de kabul edilebilirlik koşullarını yerine getirmeyen dosyalar gruplandırılmaktadır.

Komisyonlar raportörlüğünün en önemli görevleri; aşağıda değineceğimiz kabul edilebilirlik koşullarını barındıran başvuruların kabul edilebilirlik taslaklarının hazırlamak, kabul edilebilirlik koşullarını barındırmayan başvuruların da kabul edilemezlik karar taslaklarını hazırlayıp, bu taslakları Komisyonlara sunmaktır. Bu kararlar Komisyonlar tarafından oybirliğiyle karara bağlanırken, üzerinde oybirliği sağlanamayan kararlarsa gerekçesiyle birlikte Bölüme havale edilmektedir. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki; Komisyonlarca verilen kabul edilemezlik kararları kesindir ve bu kararlar belirlenen süreler içinde ilgililere tebliğ edilmelidir.

Kural olarak kabul edilebilirlik ve edilemezlik kararları Komisyonlarca verilse de; başvurunun Anayasasının uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsam ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşıp taşıyıp taşımadığının, başvurucunun önemli bir zarara uğrayıp uğramadığının tespiti gerekliyse, başvurunun çözümü bir ilke kararını beraberinde getiriyorsa ve en önemlisi alınacak karar Mahkeme tarafından verilmiş diğer kararlarla çelişebilecek nitelikteyse kararlarının Bölümlerce verilmesi İçtüzüğün 33. maddesinde hüküm altına alınmaktadır.

Bölümlerin görevlerini incelediğimizde, Bölümler kural olarak Komisyonlar tarafından kabul edilebilir başvuruların esas incelemesini yapmaktadırlar. Ancak bir üst paragrafta belirttiğimiz durumlardan biri vuku bulduğu takdirde Bölüm, hem kabul edilebilirlik hem de esas incelemesini yapmak durumundadır. Ayrıca Bölüm bu inceleme sırasında, başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin herhangi bir engel tespit ederse, incelemenin her aşamasında başvuru üzerinde kabul edilemezlik kararı verebilmektedir. Yine bu incelemenin daha hızlı ilerlemesi ve sonuçlandırılması için, ilk esas incelemeleri Bölümler Raportörlük birimince yapılmaktadır. Belirtmek gerekir ki bölümün vereceği karar; daha önceki verdiği kararlardan biriyle çelişecekse, başvurunun konusu gereği hükmün Genel Kurul tarafından verilmesi gerekiyorsa esas incelemesi Genel Kurula devredilmektedir.

Kabul edilebilirlik koşullarına geldiğimizde, bu koşullar usule ve esasa ilişkin olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu koşullar, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un (“AYMK”) ilgili maddelerinde detaylı olarak ele alınmaktadır. İlk olarak usule ilişkin koşullardan başlarsak, bu başlık altındaki en önemli koşullardan biri; hangi hak ihlallerinde bireysel başvuru yoluna gidilebileceğidir. Diğer bir söylemle, 1982 Anayasası hükümlerinde koruma altına alınan tüm haklar için bireysel başvuru yoluna gitmek mümkün değildir. İhlale konu olan hakkın, hem Anayasamızda koruma altına alınması hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHM”) ve sözleşmenin ek protokolleri arasında yer alması gerekmektedir. Bu husus, hukuk çevresinde ortak koruma alanı olarak kabul edilmektedir.

Bu aşamada önemle eklemek gerekir ki; ilgili sözleşmeyle Anayasamız karşılaştırıldığında, Anayasamız içerisinde daha geniş bir koruma alanı sağlanan haklarla ilgili hükmün, sözleşmenin değil Anayasanın koruma kapsamına göre kurulması gerekmektedir. Diğer bir önemli koşulsa; bu başvuru yoluna gidilmeden önce kanunda öngörülmüş idari (İdari yolların tüketilmesinden, olağan kanun yoluna gelebilmek için hukuken geçirilmesi zorunlu olan idari başvuru yolları anlaşılmalıdır.) ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmesinin gerekliliğidir, olağanüstü kanun yollarının tüketilmesi kural olarak aranmamaktadır. Ayrıca AYMK m.45’te “Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anaysa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.” şeklinde belirtilen hususlar için de, lafzi olarak bireysel başvuru yolunun kapalı olduğu gözükmektedir.

Diğer önemli bir koşul da, bu yola hem kamu tüzel kişilerin başvuramayacağı hem de sadece güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan ihlal edilenlerin başvurabileceğidir. Özel hukuk tüzel kişileriyse, sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle başvuru yoluna gidebilmektedir. Hem kamu tüzel kişilerin bu yola başvuramaması hem de özel hukuk tüzel kişilerinin sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bu yola başvurabileceği hususu çeşitli çevrelerce tartışılmaktadır. Son olarak, yabancılar da siyasal hak ve özgürlükler gibi yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklar için bu yola gidememektedirler.

Başvurunun yapılma koşullarına geldiğimizde İçtüzüğün 63. maddesinde, başvuru yapılırken İçtüzüğün ekinde yer alan ve Mahkeme’nin internet sitesinde yayınlanan başvuru formunun kullanılması gerektiği belirtilmektedir. Usulünce hazırlanan başvuru formunun mahkemeler ya da yurt dışı temsilciliklerine, harç yatırıldıktan sonra (2022 yılında belirlenen son güncel tutar 664,10 TL’dir.) harç tahsil makbuzuyla birlikte teslim edilmesi gerekmektedir. Bu işlemler elektronik ortamda, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (“UYAP”) aracılığıyla da yapılabilmektedir.

Başvuru bütün usullere uygun yapılsa da, AYMK hükümlerinde kesin olarak belirtilen hak düşürücü süreler kaçırılmamalıdır. Kural olarak bu süre, bireysel başvuru yoluna gidebilmek için tüketilmesi gereken iç hukuk yollarının tüketildiği tarihten; durumun koşullarına bağlı olarak tüketilmesi gereken bir yol belirtilmemişte ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gündür. Başvurucunun bünyesinde mücbir sebep veya ağır hastalık gibi geçerli bir mazeret sebebi bulunuyorsa, süre bu sebebin kalkmasından itibaren on beş gündür. Böyle bir durum olduğunda Mahkeme, öncelikle mazeret sebebinin geçerli olup olmadığını inceleyerek mazeretin kabul edilebilirliğini değerlendirmektedir. Belirtmek gerekir ki başvurunun süresinde yapılmadığına dair itirazlar, kararın tebliğ edildiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde yapılmalıdır.

Başvuru dilekçesine ilişkin esaslara geçmeden önce belirtmek gerekir ki; bireysel başvuru yoluna güncel ve kişisel hakkı ihlal edilen kişi adına, bir avukat veya kişinin kanuni temsilcisi de gidebilmektedir.

Bireysel başvuru dilekçesine ilişkin esaslara geldiğimizdeyse bu esaslar, AYMK m.47’de “Başvuru dilekçesinde başvurucunun ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgilerinin, işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih ile varsa uğranılan zararın belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.” şeklinde belirtilmektedir. Ayrıca başvurucu; kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulmasını istiyorsa veya temel haklarının korunması için bir tedbir talep ediyorsa, bu hususları da gerekçesiyle birlikte başvurusuna eklemesi gerekmektedir. Dilekçenin ekler hariç sayfa tutarının onu geçmesi halinde, başvurucunun olayın özetini de başvuru belgelerinin arasında eklemesi gerekmektedir. Belirtilen belgelerde eksiklik bulunması doğrudan başvurunun reddi sonucunu doğurmamaktadır. Eksiklik sonucunda başvurucuya, eksiklerin tamamlatılması için on beş günlük ek süre verilmektedir. Bu sürenin geçerli bir sebep olmadan geçirilmesi halinde başvurunun reddine karar verilmektedir.

Kabul edilebilirlik koşullarının esasa ilişkin kısmı bir sonraki yazımızda detaylı olarak ele alınacaktır.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir