Kanunlarda öngörülen tipik unsurları bünyesinde barındıran, hukuka aykırı ve kusurlu eylemler; hukuk terminolojisinde suç olarak ifade edilmektedir. Hareket, netice, kast gibi ögeler; kanunda öngörülen tipik unsurlar kategorisine girmektedir. Hukuka aykırılık kısmında ise önemli olan hangi vakaların hukuka aykırı olduğu değil; vakaların, bünyesinde neleri bulundurduğu takdirde hukuka uygun hale geleceğidir. (Ceza alanında hukuka uygunluk hallerinden daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Lütfen Bkz.) Bu yazımızda, suçu oluşturan diğer unsurları bir kenara bırakıp kusur üzerinde yoğunlaşacağız.
Kusuru, hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen fiilden dolayı kınanma durumunu belirleyen ölçek olarak ifade edebiliriz. Bir kişinin meydana getirdiği eylemden ötürü kusurlu olarak sorumlu tutulabilmesi için kişinin o eylemi; özgür iradesiyle, bilinçli ve eyleminin sonuçlarının farkında olarak yerine getirmiş olması gerekmektedir. Ceza Hukuku alanında, bir kişi asla kusuru bulunmayan bir eylemden dolayı cezalandırılamaz. Başka bir deyişle; Ceza Hukukunda kusursuz suç olmaz ilkesi hakimdir.
Eklemek gerekir ki; kusuru azaltan ya da ortadan kaldıran bazı istisnalar mevcuttur. Yaş küçüklüğü, sağır ve dilsizlik, akıl hastalığı, alkol etkisi altında olma gibi nedenler; bu istisnalar arasında sayılabilmektedir. Örneğin; temyiz yeteneği olmayan bir kişinin adam öldürmeye teşebbüste bulunması halinde olay, her ne kadar haksız fiil oluştursa da, kusur bulunmadığı için bu kişiye ceza verilemez, yalnızca güvenlik tedbirleri uygulanır. Ayrıca kişiye kusurun isnat edilebilmesi için kişide, yalnızca temyiz kudretin olması yeterli değildir. Aynı zamanda bu kişinin; sonuçlarını idrak edebileceği eylemi, özgür iradesiyle meydana getirmesi gerekmektedir. Bu hususa da örnek vermek gerekirse; korku halinde ve baskı altında haksız fiili gerçekleştiren bir kişinin, bu eylemi özgür iradesiyle ifa ettiği söylenemez. Ancak bu sayılan hallerin tamamında; kişinin durumuna, irade ve idrak yeteneğinin seviyesine bakılarak cezalandırılmaya karar verilir. Başka bir deyişle, idrak ve irade yeteneğinde azalma olan her kişi, haksız eyleminin yaptırımlarından muaf tutulmaz; yalnızca azalma durumuna göre cezasında indirime gidilebilir.
Son olarak; uyuşturucu, alkol gibi geçici nedenlerle idrak ve irade yeteneğinin ortadan kalkması durumunda belirli seçenekler karşımıza çıkar. Bir kimse; kendi isteğiyle ve bilincini kaybedecek derecede herhangi bir madde kullandığında, bilincini kaybetmede kendi kusuru olduğu için kişi, meydana getirdiği haksız eylemin cezasından muaf tutulmaz. Ancak kişinin alkol ve madde bağımlılığı geçmişi varsa, o anda yoksunluk derecesinde krize girip bilincini kaybettiyse, şartlar değerlendirilir ve buna göre o kişiye cezai yaptırım uygulanmamakla birlikte; kanunda öngörülen güvenlik tedbirlerine hükmedilir. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki; zor kullanılarak alkol, uyuşturu gibi maddelerle kişinin bilincinin yitirilmesinde rol oynandıysa, bilincini bu durum sonucu yitiren kişi de, haksız eyleminin yaptırımlarına tabi değildir.
Hukuk Desteği