İşverenin objektif kusur sorumluluğu Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan kusursuz sorumluluk hallerindendir. Objektif kusur sorumluluğuna özen sorumluluğu da denilmektedir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 66. Maddesinde: “Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz. Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür. Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiştir.
İşçilerin çalışmasından yararlanan işverene, kendi hakimiyetinde çalışan kişilerin başkalarına zarar vermelerini önleyecek özenli davranışta bulunma yükümlülüğü getirilmiş, işçinin işini görürken üçüncü kişilere zarar vermesi durumunda, işverenin gerekli özeni göstermediği ve zararın bu sebeple meydana geldiği karine olarak kabul edilmiştir.
Özen Sorumluluğunun Şartları:
-Üçüncü şahıs bir zarara uğramış olmalıdır.
-Zarar, işçinin hukuka aykırı fiilinden doğmuş olmalıdır.
-Zarar, işçinin işini görürken meydana gelmelidir.
Yukarıdaki şartların varlığı halinde, zararı meydana getiren işçiyi çalıştıran işverenin kendisine yükletilmiş olan özen gösterme yükümlülüğünü yerine getirmediği ve zararın bu yüzden meydana geldiği Kanun’da karine olarak kabul edilmiştir. Bir başka ifadeyle, Türk Borçlar Kanunu m. 66’da öngörülen şartların gerçekleşmesi durumunda, adam çalıştıran (işveren) için bir sorumluluk karinesi doğar. İşveren, kendisine yüklenen özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini veya zararla yükümlülüğü arasında illiyet bağı bulunmadığını ispat ettiği takdirde sorumluluktan kurtulur. Buna kurtuluş beyyinesi de denilmektedir.
İşverenin Kurtuluş Beyyinesi Savunması
Karine olarak kabul edilen olgu, işverenin Kanun’un yüklediği özen yükümlülüğünü yerine getirmemiş olduğudur. Bunun aksinin ispatı gereken özenin gösterildiğinin ispatı demektir.
İşveren;
-Çalışanını seçerken,
-İşiyle ilgili talimat verirken,
-Gözetim ve denetimde bulunurken
zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz. Bunlardan herhangi birisinin yerine getirilmemiş olması halinde istihdam eden karineyi çürütmüş olmaz. Örneğin tecrübeli bir işçi almak ve ona gereken talimatları vermiş olmak yetmemekte, onun kontrol altında tutulmuş olması da gerekmektedir.
Değinilmesi gereken bir diğer önemli nokta, ispat edilecek özen, hal ve şartlara göre gösterilmesi gereken objektif özendir. Adam çalıştıranın sübjektif durumu (öğrenim derecesi, tecrübe derecesi vs.) çerçevesinde gösterebileceği özeni göstermiş olması sorumluluktan kurtulmasına yetmemektedir. Olayda sübjektif özen değil, her olayın kendi şartları içinde gösterilmesi gereken objektif özen dikkate alınacaktır.
Kanun’da karine olarak kabul edilen bir diğer husus işletmenin çalışma ortamının zararın meydana gelmesine elverişli olduğudur. Kanundaki ifadesiyle “Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.” İşveren, yukarıda açıklamış olduğumuz özen borcunu yerine getirdiğini ispat etse dahi işletmenin çalışma ortamının zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe sorumluluktan kurtulamayacaktır.
Tazminat İstemine İlişkin Zamanaşımı
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 72’de: “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır. Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Dolayısıyla zarar gören zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıl geçmeden dava yoluna gitmelidir.
Konuya İlişkin Yargıtay Kararları
“…davalı, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Bilindiği gibi adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmayıp, olağan sebep sorumluluğudur. Burada yasa adam çalıştırana genel nitelikte objektif bir özen yükümlüğü, bir gözetim ödevi yüklenmiştir. Adam çalıştıranın sorumluluğu kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlaliyle meydana gelen zarar arasında, uygun illiyet bağının bulunması yeterli kabul edilmiştir. Adam çalıştıran, görülecek işe uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin göreceği iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve tekniği, özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır (Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Prof. Fikret Eren, Cilt; 2-4 bası, sh.160). (HGK. 15.6.1994 gün ve 11-178 K.). Davalının bu en basit tedbirlere başvurmaması objektif özen görevini açıkça kötüye kullandığını kanıtlayan deliller olarak görülmelidir. Davalı, adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluktan kurtulabilmesi için, gerekli özeni göstermiş olması halinde de zararın gerçekleşeceğini ispat etmesi icap etmesi gerekecektir. Toplanan delillere göre de, davalının çalıştırdığı kişinin eylemini engelleyeceği yolunda yukarda açıklanan tedbirleri almadığı açıktır. O halde, davalının B.K.nun 100. maddesi doğrultusunda bir kurtuluş kanıtı ve delili getirmemiştir. Ayrıca, ibraz olunan belgelerden, davacı hakkındaki iş göremezlik raporunun Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığından alındığı ve bu rapordaki özür oranına göre maddi tazminat hesabı yapıldığı anlaşılmaktadır….” ( Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2012/23133, K. 2013/3, T. 14.1.2013)
“…Bankalar adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludurlar. Adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmayıp, olağan sebep sorumluluğudur. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlali ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması yeterli kabul edilmiştir. Bu itibarla, davacının diğer banka şubelerinden çekilen paraları içinde davalı bankanın yükümlülüğü, hesabın bulunduğu Karşıyaka Şubesi’nden farklı değildir. O halde, mahkemece, tarafların bu şubelerden üçüncü şahıs tarafından çekilen para yönünden müterafik kusurlu oldukları kabul edilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir….” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2002/9647, K. 2003/2110, T. 10.3.2003 )
“Eser sözleşmelerinde kural olarak, iş sahibi ile yüklenici arasında bağımlılık ilişkisi bulunmamakta, yüklenici iş sahibinden bağımsız olarak üstlendiği işi sözleşme koşullarına uygun olarak tamamlayıp teslim etmeyi üstlenmektedir. Bu özellik dikkate alındığında bağımlılık ilişkisi, bir başka deyişle iş sahibinin adam çalıştıran sıfatı bulunmadığından eser sözleşmelerinin yerine getirilmesi ve işin yapımı sırasında yüklenicinin üçüncü kişilere zarar vermesi halinde iş sahibinin zarardan sorumlu tutulamayacağı kabul edilmektedir. Ancak bu kesin bir kural değildir. İş sahibi ile yüklenici arasındaki sözleşmede iş sahibine yükleniciye emir ve talimat verme, yapılan işi kontrol ve denetleme yetkisinin tanınmış olması halinde, iş sahibi ile yüklenici arasında bağımlılık ilişkisi kurulmuş olacağından iş sahibinin “adam çalıştıran” sıfatıyla zarardan sorumlu tutulması gerektiği ve sorumluluk türünün de Borçlar Kanunu’nun 51/2 maddesi hükmü uyarınca müteselsil (zincirleme) sorumluluk olacağı kuşkusuzdur” (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, E. 2009/3827, K. 2009/5272, T. 17.11.2009 )
“Sigortalı sürücünün, “devamlı viraj” trafik levhasının varlığına rağmen hızını, dik eğilimli virajlı yol durumuna göre ayarlamaması sebebiyle direksiyon hakimiyetini yitirip aracın devrilmesine sebep olduğunun ve %100 oranında kusurlu bulunduğunun Adli Tıp Kurumundan alınan kusur raporuyla belirlenmesi, 22.8.2006 tarihli trafik iş kazası sonucu ölen sigortalının 1999 tarihinden bu yana (E) sınıfı ehliyet sahibi olduğunun ve en son 19.8.2006’da detaylı bakımı yapılan 2003 model aracın değişik yıl ve tarihlerde bakım ve onarımın yapıldığına ilişkin periyodik bakım kartlarının mevcut olduğunun dosya kapsamıyla sabit olup, müfettiş tespitiyle teyit edilmesi, yukarda açıklanan sebeplerle B.K.nun 55. maddesi uyarınca sigortalı sürücünün kusurundan dolayı davalı işverenin sorumlu tutulmasının mümkün bulunmamasına göre, davalı işveren hakkındaki davanın reddine karar vermesi gerekirken, yazılı biçimde kabulüne hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırı görülmüştür.” (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, E. 2009/16513, K. 2011/4791 T. 5.4.2011)
Hukuk Desteği
Bir sürücü kursunda sertifikalarimi alip direksiyon usta eğitici olarak ilk defa göreve başladım. İkinci ay içinde %100 kusurlu olduğum bir kazaya karıştım. Kurum sahibi canım sağolsun diyerek kendi imkaniyla ödeme yaptı okulum sebebiyle istifa ettim kurumdan son ay maaşımı masraf ettim diye vermedi. Beş gün sonra karşı tarafın kaskosundan icra kağıdı gelmiş 28 bin kurum sahibi arayıp yarısını öde yoksa mahkemeye verir hepsini alırım diyor bana yol gösterir misiniz? Teşekkürler.