KISMİ DAVA VE BELİRSİZ ALACAK DAVASI FARKI

İlgili resim

Belirsiz alacak davası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 107. maddesinde düzenlenmiş olup “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.”şeklindedir; kısmi dava ise HMK’nın 109. maddesinde tanımlanmış olup “(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.) (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” hükmünü haizdir.

Önemle belirtmek gerekir ki, bu iki dava türü birbirinden farklı hukuki sonuçlar ihtiva etmektedir: Alacaklının talep edeceği miktar tam ve kesin olarak belirlenebilir nitelikte değilse, HMK, belirsiz alacak davası yolunu öngörmüştür; kısmi dava ile de talep edeceği alacak miktarının tamamını bilen veya belirleyebilen alacaklıya, bu alacağın bir kısmını talep edebilme imkanı vermiştir. Bu bağlamda; alacaklının dava konusunun belirsiz olması halinde, HMK 107. maddesinde düzenlenen  belirsiz alacak ve tespit davasının açılması gerekmektedir.

Belirsiz alacak davasının açılmasıyla, alacaklının alacağının tamamı için hak düşürücü süre ve zamanaşımı kesilecektir. Diğer bir deyişle bu dava, hak düşürücü süre ve zamanaşımı bakımından, davacıyı koruyucu bir nitelik taşımaktadır. Alacaklının kısmi dava açmış olması halinde ise sadece kısmi olarak talep edilen alacak için hak düşürücü süre ve zamanaşımı kesilecektir. Daha sonra ıslah ile artırılan alacak miktarı bakımından ise bu süreler işlemeye devam  edecek ve borçlu tarafından ileri sürülen zamanaşımı  iddiası dikkate alınabilecektir.

Belirsiz alacak davasının açılmış olması halinde; alacaklı, iddianın genişletilmesi yasağına takılmaksızın ve ıslaha başvurmasına gerek olmaksızın dava açtığı sırada belirttiği talebini bir dilekçe ile artırabilir. Bu artırdığı meblağa işleyecek faizin başlangıç tarihi ise borçlunun temerrüt tarihidir. Ancak kısmi davada alacaklının başlangıçta ileri sürdüğü talebini artırabilmesi için ıslah yoluna başvurması gerekir. Islah ile artırılan meblağa işleyecek faizin başlangıç tarihi ise ıslah tarihidir.

Belirsiz alacak davası sadece para alacakları için söz konusu olabilirken kısmi davada böyle bir şart yoktur.

Kısmi dava açılabilmesi için, bütün alacağın aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve bölünebilir nitelikte olması gerekmektedir.

YHGK  17.10.2012 gün ve 2012/9-838 E 2012/ 715 K sayılı kararı: “Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (Yargıtay HGK 02.04.2003 gün ve 2003/4-260 Esas 271 K.sayılı ilamı; Pekcanıtez H./Atalay M./Özekes M.; Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s. 320; Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, s.286)” şeklinde olup yukarıda bahsettiklerimizi özetler niteliktedir.

                                                                                                                                                                Hukuk Desteği

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir