“Bilirkişi; çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan kişi veya kuruluşu”1 ifade eder. Bilirkişiye başvurulacak haller ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 266’da “(1) Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” şeklinde gösterilmiştir. Uygulamada mahkemeler, çözümü hukuk dışında özel ve teknik bilgi gerektiren hallerde bilirkişiye başvurmakta ve bilirkişinin oluşturduğu raporlara göre karar vermektedir. Bu bakımdan bilirkişiliğin yargılamadaki rolü önemlidir.
Tarafların, bilirkişi raporuna itiraz edebileceği Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 281’de: “(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler. (2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir. (3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Yukarıdaki genel açıklamalardan sonra, asıl incelemekte olduğumuz konu ise bilirkişi raporuna itiraz edilmemesinin ne gibi sonuçlar doğurabileceğidir. Yargıtay içtihatlarına göre, davacı tarafından ilk rapora itiraz edilmediği halde, hesaplamanın daha yüksek olduğu ikinci bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru değildir. Aşağıda buna yönelik içtihatları da paylaşmak isteriz.
9 Hukuk Dairesi 2009/24488 E., 2011/42362 K., 02.11.20112“ Taraflar arasında, 15.09.2006 tarihli ilk bilirkişi raporunda belirlenen tazminat ve işçilik alacakları miktarlarının usulü kazanılmış nedeni ile bağlayıcı kabul edilip edilemeyeceği noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, mahkemece alınan 15.09.2006 tarihli bilirkişi raporunda kıdem tazminatı davacının aylık çıplak brüt ücreti esas alınarak 4.4817,3 TL olarak hesaplanmıştır. Davacı vekili bu raporu kabul ettiklerini bildirmiştir. Anılan rapora davalı tarafın itirazı üzerine yeniden başka bir bilirkişiden rapor aldırılmış ve 27.10.2008 havale tarihli bu raporda kıdem tazminatı davacının aylık giydirilmiş brüt ücreti üzerinden 6.035,74 TL olarak belirlenmiştir. Mahkemece bu ikinci bilirkişi raporu hükme esas alınarak kıdem tazminatı isteğinin kabulüne karar verilmiştir. Bu şekilde hüküm tesisi usulü kazanılmış hak ilkesine aykırılık oluşturur. Gerçekten ilk rapora davacı tarafın bir itirazı olmadığı halde, hesaplanmanın daha yüksek olduğu ikinci bilirkişi raporunun dikkate alınarak karar verilmesi doğru değildir.”
9 Hukuk Dairesi 2010/499 E., 2012/12467 K. 12.04.20123 “… Davacı ilk bilirkişi raporundaki hesaplamaya itiraz etmemiş olmakla davalı yararına usulü müktesep hak doğmuştur. Mahkemece Ramazan ayı çalışmalarının 100 saat olarak hesaplanarak belirlenmesi gerekirken, usulü müktesep hak ilkeleri dikkate alınmadan, 132 saat olarak hesaplanan ek rapora göre fazla çalışma ücreti isteğinin hüküm altına alınması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.”
1 Bölge Adliye Mahkemesi Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik, Madde 4/b
2 OCAK, Uğur: İşçilik Alacakları, 2. Cilt, Ankara-2004, s. 2378
3 OCAK, Uğur: İşçilik Alacakları, 2. Cilt, Ankara-2004, s. 2378
Hukuk Desteği