Teksif ilkesi, tarafların iddia ve savunmalarını yargılamanın uzamaması ve belirli bir düzen içinde devam ettirilmesi amacıyla, usul ekonomisine hizmet eder şekilde belirli bir usul kesitine kadar ileri sürebilmesi olarak tanımlanabilir. Medeni usul hukukumuza hakim ilkeler 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“Kanun”) “Yargılamaya Hakim Olan İlkeler” başlıklı ikinci bölümünde düzenlenmiştir ve bu bölümde teksif ilkesine yer verilmemiştir. Teksif ilkesi her ne kadar Kanun’da ayrıca düzenlenmemiş olsa da usul hukukumuza hakim ilkelerden biridir ve Kanun’da bu ilkeyle bağlantılı, başta iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı olmak üzere birtakım düzenlemelere yer verilmiştir.
Kanun’un 141. maddesi yazılı yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağını “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” hükmüyle düzenlemiştir. Dolayısıyla yazılı yargılama usulünde tarafların iddia ve savunmalarını ileri sürebileceği usul kesiti layihalar teatisinin tamamlanması, bir başka deyişle davacı açısından cevaba cevap dilekçesinin, davalı açısından ikinci cevap dilekçesinin verilmesi anıdır.
Kanun, 319. maddesinin “İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.” hükmüyle de basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağını düzenlemektedir. Basit yargılama usulünde tarafların iddia ve savunmalarını ileri sürebileceği usul kesiti yine layihalar teatisinin tamamlanması, bir başka deyişle davacı açısından dava dilekçesinin, davalı açısından cevap dilekçesinin verilme anıdır.
Yine teksif ilkesiyle bağlantılı olarak, Kanun’un 145. maddesinde “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” denilerek sonradan delil gösterme yasağı getirilmiştir. Bir delilin sonradan ileri sürülmesinin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması, sonradan delil gösterme yasağının hakimin takdirine bağlı bir istisnası olarak düzenlenmiştir ve anılan düzenleme, teksif ilkesinin yargılamanın uzamaması amacı bağlamında da isabetlidir.
Teksif ilkesinin yargılamanın uzamaması ve belirli bir düzen içinde devam ettirilmesi amacı daha çok tahkikat aşamasında önem arz etmektedir. Tahkikat, tarafların iddia ve savunmaları ile delillerinin tahkik edildiği bir usul kesitidir. Dolayısıyla tahkikat safhasında yeni dava malzemesinin getirilmesi veya iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi hususlarının usul ekonomisi ilkesini zedelediği, yargılamanın düzenini bozduğu ifade edilebilir.
Teksif ilkesi kapsamında iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının istisnaları; ıslah ve karşı tarafın açık muvafakatidir. Ayrıca, ön inceleme duruşmasında, taraflardan birinin yokluğu halinde duruşmada hazır bulunan tarafa, karşı tarafın muvafakatine ihtiyaç olmaksızın iddia veya savunmasını genişletme ve değiştirme hakkı tanınmaktadır.
Hukuk Desteği