Ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla, suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı ve ortada bir suç varsa failin kim olduğu araştırılmaktadır. Ancak yargılama yapılırken yapılan araştırma ve soruşturma sınırsız değildir. Maddi gerçeğe, sanığın kişisel değerleri ile toplumsal değerler korunarak, hukuk kuralları içinde ulaşılmaya çalışılmalıdır.
Ceza muhakemesinde “delil serbestliği” ilkesi geçerlidir, bu ilke hukuka uygun olmak koşuluyla, hakimin delilleri serbestçe değerlendirmesini ifade etmektedir. Hukuka uygun elde edilen deliller serbestçe değerlendirilirken, hukuka aykırı yoldan elde edilen delillerin değerlendirilmesi bakımından Anayasa’da ve Ceza Muhakemesi Kanununda çeşitli sınırlamalar getirilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 217. Maddesinin 2. Fıkrasında “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” şeklinde hüküm kurularak, yüklenen suçun yalnızca hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş delillerle ispat edileceği düzenlenmiştir.
Anayasanın 38. Maddesinde bulunan “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” şeklindeki düzenlemeyle de kanuna aykırı delillerin değerlendirmeye alınmayacağı ifade edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun aşağıdaki 2009/7-160 E., 2009/264 K. Sayılı kararında hukuka aykırı kanıtların değerlendirilmesi yasağı üzerinde durulmuştur. Söz konusu kararda ilk derece mahkemesi, mahkeme kararı olmadan yapılan haksız aramayla elde edilen delillere göre karar vermiş, Yargıtay ise kararı, haksız arama yoluyla elde edilen hukuka aykırı deliller sebebiyle bozmuştur. Ancak Daire üyelerinden Orhan KOÇAK söz konusu karara katılmamış ve aşağıdaki gerekçelerle karşı oy kullanmıştır. “Sanığın haklarının ihlal edilmesi halinde, suçun topluma verdiği zarar ile devlet görevlilerinin sanığa ait hakları ihlal etmelerinden doğan kişisel ve toplumsal zarar karşılaştırılarak sanığın topluma verdiği zarar daha fazla ise hukuka aykırı olarak elde edilen deliller yargılamada delil olarak kullanılmalı, aksi takdirde değerlendirme dışı bırakılmalıdır.” “İnsan haklarını korumak amacıyla yasaya konulan kanuna aykırı elde edilen delillerin, delil olarak kabul edilemeyeceği hükmü hukuk devleti ilkesinin diğer iki unsuru olan adaleti ve hukuki güvenliği gerçekleştirmeyi engellememelidir.” “Yapılan aramalarda ki usulsüzlük ile sanığın hakları mı daha çok ihlal ediliyor, yoksa ürettiği sahte rakılarla birçok insanın ölmesine sebebiyet vererek toplumsal zarar mı daha çok ihlal edilmiş oluyor? Yaşam hakkı, konut dokunulmazlığından daha üstün bir hak olduğundan, o hak lehine karar verilerek ele geçen deliller delil olarak değerlendirilmelidir. Kaldı ki sanığın arama yapılırken birtakım haklarının ihlal edildiğine ilişkin bir yakınması da olmamıştır.”
Söz konusu karara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz etmişse de itirazı reddedilmiş olup sonuç olarak Anayasada belirtildiği gibi hukuka aykırı deliller yargılamada değerlendirmeye alınmamıştır.
Hukuk Desteği