Fikri mülkiyet haklarını, diğer haklardan ayıran temel ilkeler vardır. Bunlardan birisi de “sessiz kalmak suretiyle hak kaybı”dır. Bu yazımızda kısaca bu ilkeden bahsedeceğiz. Hak sahibi; bir fikri mülkiyet hakkını uzun süre kullanmayarak karşı tarafa kullanmayacağı yönünde bir güven uyandırmışsa, uyandırılan bu güven nedeniyle artık bu hakkını kullanamayacağı kabul edilmektedir. Devam eden tecavüze karşı uzun süre sessiz kalındıktan sonra dava açmak, hakkın kötüye kullanımı sayılabilir.1
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere sessiz kalma suretiyle hakkın ileri sürülememesi bir hak kaybı olarak kabul edilmektedir. Ancak bu durum, hakkı sona erdiren bir feragat (vazgeçme) olmayıp, tecavüz edenin fiiline izin verme şeklinde anlaşılmalıdır.2 Böylece hak genel olarak sona ermemekte, bu durumdan sadece tecavüz eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişiler yararlanabilmektedir. Hukukumuzdaki sessiz kalma suretiyle hak kaybı müessesesi ise hakkaniyet ilkesine dayandırılmakta ve kaynağını Türk Medeni Kanunu m.2’deki dürüstlük kuralından almaktadır. Söz konusu maddede “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” denilerek dürüst davranma ilkesi benimsenmiştir.
Fikri Mülkiyet Hukukunda sessiz kalma suretiyle hak kaybı bahsi Yargıtay içtihatlarıyla bir kurala dönüşmüştür.Yargıtay’ın bu yöndeki çok sayıda kararında özellikle başkasının hakkına iyi niyetle el atan kimsenin, büyük harcamalar yaparak yatırım yapmış olabileceğini, bu durumda uzun süre sessiz kalan kişinin bundan istifadeye kalkışmasının Türk Medeni Kanunu m.2’ye aykırı olacağını vurgulamaktadır. Uzun süre sessiz kalındıktan sonra hak sahibi tarafından açılacak olan dava, hakkın kötüye kullanımını teşkil edebilir. Ancak hak sahibinin gecikmesi haklı bir nedene dayanıyorsa elbette ki, burada hak kaybından söz edilemeyecektir. Bu halde hakka tecavüz eden kimse hak sahibinin bu iddiasını çürütmeli, haklı bir nedenin bulunmadığını ve gecikme nedeniyle kendisinin önemli derecede zarar göreceğini ispat etmelidir. Zira bu ilkenin de temeli dürüstlük kuralına dayanmaktadır.
Markanın başkası tarafından kullanımına uzun süre sessiz kalan kimse, zımni olarak bu kullanıma, tescile icazet vermekte, rıza göstermektedir. Bu süre içinde, markayı kullanan veya tescil ettiren kimsenin iyi niyetli olarak büyük miktarlarda yatırım yapması nedeniyle, bu kişinin markayı kullanmasına engel olunması veya tescil ettirdiği markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde uğrayacağı zarar ile marka sahibinin marka korumaktaki hukuki menfaati arasında bir çatışma olduğu açıktır.3 Sessiz kalma yoluyla hakkın kaybı ilkesi işte bu menfaat dengesini sağlamayı amaçlamaktadır.
Konuya marka sahibi cephesinden bakılacak olunursa markasının haksız olarak kullanıldığını bilen, buna ses çıkarmayan adeta bir süre karşı tarafın markaya harcamalar yapmasını, markanın tanınmışlığına katkıda bulunmasını, marka değerinin yükselmesini bekleyen, bunlara başında engel olmak için bir adım atmayan ama sonunda bu harcamaları ve emeği yapan tarafı bertaraf ederek kendine haksız çıkar sağlamak isteyen, hakkını kötüye kullanmak isteyen bir niyet de güdülebilir. Bu durumda da marka sahibinin hakkının korunma imkanı yoktur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Telsim kararı4 da bu yöndedir.
Sessiz kalma nedeniyle kendisine karşı dava açılamayacağı savunması teknik anlamda bir def’i olmayıp, itirazdır. O nedenle mahkeme durumu kendiliğinden dikkate alır.5
Sessiz kalma süresinin ne kadar olacağı konusunda ise bir kesinlik bulunmamakta, somut olaya göre süreler değişebilmektedir. Somut olaya bağlı olarak Yargıtay, 10 aylık süreyi dahi sessiz kalma saymıştır.6
1Arkan, Marka II 257,
2Battal, Hakkın Kötüye Kullanılması 53; saraç, patent 146
3 Uğur Çolak Türk Marka Hukuku syf 837-.838 Şubat 2012
4 7 Yargıtay 11. HD 2.3.2000,E 1999/8169, K.2000/1726
5Battal, Hakkın kötüye Kullanılması 27 ve 30; Karahan, Zamanaşımı 305; saraç, Patent 145)
6KARAHAN Sami, SULUK Cahit, SARAÇ Tahir, NAL Temel: Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları: s. 19, 11. HD, 21.11.2000, E. 2000/9012, K. 2000/9189
Hukuk Desteği