İNANÇ SÖZLEŞMESİNE DAYALI TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI

Taşınmaz mülkiyeti kural olarak tapu siciline tescil ile kazanılmaktadır. Tapu siciline tescil geçerli olmayan bir nedene dayanarak gerçekleştirilmişse, Türk Medeni Kanun’un 1024. maddesinde belirtildiği gibi yolsuz tescil söz konusu olur. Tapu iptali ve tescil davası, yolsuz olarak düzenlenen bir tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi amacıyla açılır ve bu dava sonucunda tapu sicilinde görünen şekli hak sahipliği ortadan kaldırılıp, gerçek hak sahipliği hukuki düzlemde tanınır. Tapu iptal ve tescil davalarından genel hatlarıyla bahsettiğimiz yazımız için; (Lütfen bkz…)

Tapu iptal ve tescil davasının açılmasına sebebiyet veren yolsuz tescil, uygulamada birçok farklı şekilde gerçekleşebilmektedir. Bu yazımızda, inanç sözleşmesine dayalı olarak gerçekleştirilen devirlerden kaynaklanan, bir başka deyişle inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davalarından bahsedeceğiz. 

Kanunlarımızda kefalet, rehin gibi şahsi ve ayni teminat vasıtalarına ilişkin çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Ancak uygulamada karşılaşılan zorluklardan ötürü, kanunlarla tanınan bu gibi teminat araçları alacaklı tarafa yeterli güven ve garanti sağlayamamaktadır. Söz konusu teminat araçlarının kimi zaman ihtiyacı karşılamak konusunda yetersiz kalması, tarafları pratikte uygulayabilecekleri başka yöntemler kullanmaya yöneltmektedir. Bu yöntemlerden birisi de mülkiyet hakkının, teminat amacıyla alacaklıya devredilmesi şeklinde yapılan inançlı işlemdir. Örneğin; alacaklı, verdiği para borcuna karşılık borçluya ait bir taşınmaz üzerine ipotek koydurmak yerine, bu taşınmazın mülkiyetini devralmakta, borç ödendiğinde ise taşınmazın borçluya iade edileceğine dair taahhütte bulunmaktadır. İnançlı işlemlere ilişkin detaylı yazımız için (Lütfen bkz…)

Kimi zaman, inançlı işlemin yapılmasındaki amaç gerçekleştikten sonra, inanç sözleşmesinin gereği yerine getirilmemekte, taşınmaz; devreden tarafa iade edilmemekte, bir başka deyişle, inanç sözleşmesinden kaynaklanan bir hukuki uyuşmazlık ortaya çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda söz konusu hukuki uyuşmazlık, asliye hukuk mahkemelerinde açılacak bir tapu iptal ve tescil davası ile çözüme kavuşturulmakta, dava sonucunda tapu kaydı gerçek hak sahipliğini yansıtacak şekilde hukuka uygun hale getirilmektedir.

Yargıtay içtihatlarına göre, inançlı işlemin ya da inanç sözleşmesinin varlığı, mutlaka tarafların imzasını içeren ve en geç işlem tarihinde düzenlenmiş olan bir yazılı delille ispatlanmalıdır. Söz konusu içtihada göre her ne kadar inançlı işlemin ispatında yazılı delil şartı aransa da kimi Yargıtay daireleri yazılı delil başlangıcı ile de inançlı işlemin ispatının mümkün olabileceğine ilişkin kararlar vermektedir. Her halükârda, taşınmazın devrini öngören inanç sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması, hak kayıplarının önlenmesi açısından oldukça önemlidir. Bununla birlikte, Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinin “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.”hükmü uyarınca, on yıllık zamanaşımı süresinin inançlı işlemler için de geçerli olacağını belirtelim.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir