6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU KAPSAMINDA DELİL GÖSTERME

Bu yazımızda; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) kapsamında delillerin gösterilmesine ilişkin açıklamalara yer vereceğiz.

Medeni yargılamanın temel amacı gerçeğin ortaya çıkarılması olmakla beraber usul ekonomisi ve teksif ilkesi başta olmak üzere birtakım usul ilke ve kurallarıyla bu amaç sınırlandırılmıştır. Gerçeğin ortaya çıkarılması yönünde amacın yerine getirilmesinin yanı sıra yargılamanın makul sürede tamamlanması da gerekmektedir. Taraflar gerek vakıa gerekse vakıalarını ispatlamak için ileri sürdükleri delillerini dava malzemesi olarak mahkeme önüne getirirken sınırsız bir serbesti içinde değildirler. HMK, tarafların vakıa ve delillerinin dosyayaibrazını dilekçeler aşamasıyla sınırlandırmıştır. Ancak İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa ile teminat altına alınan hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakları kapsamında,bu sınırlandırmanın kati bir şekilde uygulanması da düşünülemez. Dolayısıyla usul hukukumuzda teksif ilkesinin istisnası olarak sonradan delil gösterme imkanı tanıyan birtakım düzenlemeler de yer almaktadır.

DELİLLERİN GÖSTERİLMESİ                                           

Medeni usul hukukumuza hakim ilkelerden biri olan taraflarca getirilme ilkesi çerçevesinde, dava malzemesi olan vakıa ve deliller yalnızca taraflar tarafından mahkeme huzuruna getirilmekte, hakim kendiliğinden vakıa ya da deliller araştıramamakta, hüküm kurarken yalnızca taraflar tarafından dosyaya taşınan vakıa ve delilleri dikkate almaktadır. Bu husus, HMK’nın “Taraflarca getirilme ilkesi” kenar başlıklı madde 25 hükmünde de “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” denilerek kesin bir şekilde düzenleme altına alınmıştır.

Usul hukukumuza hakim bir diğer ilke olan teksif ilkesi çerçevesinde ise tarafların tüm iddia ve savunma sebeplerini yargılamanın belirli bir usul kesitine kadar ileri sürebileceği, bu süreden sonra getirilen vakıa ve delillerin mahkeme tarafından dikkate alınamayacağı öngörülmektedir. Teksif ilkesi HMK’da her ne kadar doğrudan düzenlenmemiş olsa da Kanunun madde 119/1 hükmü ile madde 129/1 hükmü başta olmak üzere, ilişkili birtakım maddelerinden usul hukukumuzda teksif ilkesinin kabul edildiği çıkarımı yapılabilmektedir. Anılan maddeler, dava ve cevap dilekçelerinde, tarafların iddia ve savunmalarının dayanağı olan vakıaların ve bu vakıaların hangi delillerle ispat edileceğinin gösterilmesi gerektiğini öngörmektedir. Dolayısıyla usul hukukumuzda vakıa ve delillerin getirilebileceği usul kesitinin dilekçeler aşaması olduğu ifade edilebilir. Bu husus, usul hukukumuza hakim bir diğer ilke olan usul ekonomisi ilkesinin amacıyla da örtüşmektedir.

Tarafların iddia ve savunmalarını değiştirebilmesi veya genişletebilmesi, yeni vakıa ve deliller getirebilmesi yazılı yargılama usulü açısından cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleriyle de mümkündür. Taraflar, dava ve cevap dilekçelerindeki iddialarıyla bağlı kalmaksızın cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinde yeni vakıalar ileri sürmüşlerse veya ileri sürmüş oldukları vakıaları değiştirmişlerse, yeni delil gösterilmesi bu halde de olanaklıdır.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir