HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA UYGUNLUĞUN İSPAT SÜRECİNE ETKİSİ

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesiyle de öngörüldüğü üzere, kural olarak taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Ancak hayatın olağan akışına uygunluk kriteri ile normal yaşam tecrübelerine göre doğal ve olağan sayılan bir olgunun varlığını ispat yükü söz konusu “hayatın olağan akışına uygun” iddiasını ileri süren tarafa değil, bu iddianın aksini, diğer bir deyişle “hayatın olağan akışına uygun olmayan” iddiasını ileri süren tarafa ait olmaktadır. Özetle, davada hangi taraf hayatın olağan akışının aksine olan bir olgunun varlığını iddia ediyorsa, bu iddiayı ispat yükü altındadır.

Örneğin, evden ayrılan kadının ziynet eşyasını yanında götürmüş olacağı, Yargıtay uygulamasına göre boşanma davalarında hayatın olağan akışına uygun bir olgu olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla, ziynet eşyalarının kocasının evinde kaldığını ileri süren davacı kadın, söz konusu iddiasını ispatla yükümlüdür. 

Yine Borçlar Hukuku alanında bir sözleşme akdeden tarafların, her ikisinin de fiil ehliyetinin bulunduğu olgusu, hayatın olağan akışına uygun kabul edilmektedir. Dolayısıyla fiil ehliyeti olgusunun bulunduğunun ispatlanması gerekmez. Hayatın olağan akışına aykırı olan fiil ehliyetinin bulunmaması olgusu olduğundan, ehliyetsizliği iddia eden, bundan kendi lehine sonuç çıkarmak isteyen taraf söz konusu iddiayı ispat etmelidir.

Yargıtay içtihatlarında değinilen bir başka örnek ise, noterde düzenlenen bir vekaletnamenin sahte olamayacağı olgusunun normal, beklenen ve hayatın olağan akışına uygun olduğu yönündeki değerlendirmedir. Noterde düzenlenen vekaletnamenin sahte olması, hayatın olağan akışına uygun olmadığından, söz konusu vekaletnamenin sahte olmadığını iddia eden değil, sahte olduğunu iddia eden ispatla yükümlü olacaktır.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir