EHLİYETSİZLİK SEBEBİYLE TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (“TMK”, “Yasa”) 9. maddesinde fiil ehliyeti; “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.” ve 10. maddesinde; “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.”şeklinde açıklanmıştır. Ayırt etme gücü ise, ilgili Yasa’nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.”şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre, tapuda devir ve satış işlemi gerçekleştirecek kişilerin ayırt etme gücüne ve fiili ehliyetine sahip olmaları gerekmektedir. Ayırt etme gücüne ve fiil ehliyetine sahip olmayan kişilerin tapuda yaptıkları gayrimenkul satış yahut devir işlemleri hukuka aykırı olup tapu iptal ve tescil davasına konu edilmesi mümkündür.

Ehliyetsizlik sebebiyle açılan tapu iptal ve tescil davasına, ayırt etme gücüne yahut fiili ehliyete sahip olmayan kişinin yaptığı satış ya da devir işlemi konu edilerek, hukuki ehliyeti bulunmayan kişi tarafından yapılan işlemin tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi istenmektedir. Bu bağlamda, söz konusu davanın, dava konusu edilecek taşınmazın ehliyetsiz yapılan işlemden önceki kayıtlı maliki tarafından yahut mirasbırakanın hukuki ehliyetsizliğinin söz konusu olduğu durumlarda tereke adına açılması gerekmektedir. Davayı, tapu kayıtlarında dava konusu taşınmazın maliki olarak gözüken kişiye karşı yahut kayıt sahibi malik ölmüşse onun mirasçılarına karşı açmak mümkündür. Dava açıldığında, ehliyetsiz olduğu iddia edilen tapu malikine vasi tayin edilmesi gerekmektedir.

Ehliyetsizlik sebebiyle tapu iptali ve tescil davası, taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesinde açılır. Dava açıldığında, davacının ehliyetsizlik iddiası mahkeme tarafından öncelikli olarak incelenir. Mahkeme tarafından yapılacak inceleme neticesinde işlem yapan kişinin ehliyetsiz olduğu tespit edildiği takdirde yapılan işlem geçersiz hükmünde sayılacaktır. Ehliyetsiz kişinin iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmayacaktır. Bu hususta Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 7.11.2019 tarihli 2016/10224 E.,2019/5729 K. sayılı kararını aşağıda alıntılamak isteriz;

“…Ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. Maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır. Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir…”

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir