BİLİRKİŞİ RAPORU BAĞLAYICI BİR DELİL MİDİR?

Yargılama sırasında mahkemeye ibraz edilen deliller, esas olarak takdiri ve kesin delil şeklinde iki başlık altına kategorize edilmektedir. Hakim için bağlayıcılık teşkil eden, yargılamaya konu olan vakıayı kesin olarak ispat ettiği kabul edilen ve aksinin iddia edilmesi mümkün olmayan deliller, kesin delil olarak adlandırılırken; hakim için bağlayıcılık teşkil etmeyen, üzerinde hakimin takdir yetkisini kullanabileceği deliller, takdiri değil olarak ifade edilmektedir.

Hukuk yargılamasında kesin deliller sınırlı olarak sayılmış olup bunlar; yemin, senet ve kesin hükümdür. Ceza yargılamasındaysa, hukuk yargılamasından farklı olarak delil serbestisi ilkesi benimsenmiştir. Bu ilkeye göre ceza muhakemesinde, maddi gerçeğe ulaşmak için -hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması şartıyla- her türlü delil ispat vasıtası olarak kullanılabilecektir.

Hem hukuk hem de ceza yargılamalarında sıklıkla kullanılan ve oldukça önemsenen delil türlerinden birisi de bilirkişi raporudur. Hakim tarafından bilirkişi raporuna başvurulabilmesi, yargılamanın devamı için özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir halin olmasına bağlıdır. Başka bir söylemle hukuki bilgi ve tecrübeyle çözümlenebilecek sorunlar hakkında, hakimin bilirkişi deliline başvurabilmesi mümkün değildir.

Hakim ya da savcı tarafından -gerekli şartlar sağlandığı takdirde- talep edilmese bile başvurulabilen bilirkişi delilinde dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri, bilirkişi raporunun takdiri delil olup hakimi ya da savcıyı bağlamadığıdır. Başka bir deyişle bilirkişi veya bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan rapor, hakim ya da savcılar tarafından serbestçe takdir edilecek, gerekli hallerde rapordaki eksiklikler bilirkişiye veya heyete tamamlattırılacak, -hazırlanan raporun, dosyanın teknik kısımlarını gidermediği halde- başka bir bilirkişi veya bilirkişi heyeti atanacaktır.

Yapılan açıklamalardan hareketle şüphesiz, hakim ya da savcı tarafından salt olarak bilirkişi raporuna bağlı kalınarak karar verilmesi hem hatalı kararların ortaya çıkmasına hem de bilirkişinin hakim ya da savcının yerine geçmesine sebebiyet verecek sakıncalara yol açacaktır. Konu hakkında Yargıtay’ın çeşitli daireleri tarafından verilen ilgili kararları alıntılamaktayız;

  • “Mahkeme, çözümü özel ya da teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurur. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümü mümkün konularda bilirkişi dinlenemez ( HUMK. md. 275 ). Hakim bilirkişi raporunda noksan ve müphem gördüğü hususların giderilmesi için ek rapor isteyebilir, gerekirse yeniden bilirkişi seçer, yeniden tetkikat yaptırabilir ( HUMK. md. 283 ). Bilirkişi maddi vakalar hakkında görüşünü bildirir. Hukuki sorunlar hakkında görüş bildiremez, delilleri takdir yetkisi de yoktur. Bilirkişi raporunun hükme esas alınması belirtilen bu kurallara uygun olmasıyla mümkündür. Aksine tutum, Türk Milleti adına hüküm vermeye tek yetkili “Hakim’in” yerine “bilirkişi”nin konulması sonucunu doğurur. Sözleşmenin yorumu, yanlarca ileri sürülen hususların sabit kabul edilmesi bilirkişiye terkedilemez. Bu hususlar gözetilmediği için dosyadaki rapor yetersizdir. Yetersiz rapora dayanılarak hüküm verilemez.” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 1991/1695 E., 1991/5031 K., 24.10.1991 T.)
  • “…Bilirkişi raporu kural olarak hakimi bağlamaz. Hakim, raporu serbestçe takdir eder. Hakim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hakim çelişkiyi gidermeden karar veremez…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2017/8769 E., 2019/5253 K., 10.06.2019 T.)
  • “…Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Olayın meydana geldiği Sinem sitesinde birbirinden bağımsız 5 ayrı blok olduğu, her bloğun kendi yönetiminin bulunduğu, ayrıca bloklar dışında kalan siteye ait dükkan ve işyerleri ile ilgili işlemleri yapan bir site yönetiminin bulunduğu, site yönetimi ile blok yönetimlerinin iş ve görev tanımlarının denetime olanak verecek şekilde tespit edilip sorumluluğun kime ait olduğunu belirlemenin hakimin takdiri ve görevi kapsamında olduğu, öncelikle mahkemece söz konusu olayın meydana geldiği yerde sorumlu kişi yada kişileri tespit edip sonrasında bu kişilerin yapması gerekirken yapmadıkları, yapmaması gerekirken yaptıkları eylemlerin tespiti ile hukuki durumlarının buna göre değerlendirmesi yerine, mahkemece yazılı şekilde 04/03/2013 tarihli bilirkişi raporuna atıf yaparak sanık …’ün mahkumiyetine, diğer sanıkların ise beraatine karar verilmesi..” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2014/4441 E., 2015/6714 K., 16.4.2015 T.)
  • Hakim veya Cumhuriyet Savcısı kendi bilgisi, kültürü ve mükîesebatı ile önüne gelen bir konuyu çözmek yeteneğine sahiptir, ihtisasla ilgisi bulunmayan hallerde, bilirkişinin mütalaasına başvurulmasına yasal bir gerek yoktur; İncelenen davanm en önde gelen bilirkişisi hakim ya da C. Savcının kendisidir.’’ (Yargıtay. 8. Ceza Dairesi, 13.10.1975, 6525 E.,  5960 K., 13.10.1975 T.)
  • Hakim, bilirkişi düşüncesiyle bağlı değildir. Hakim bir uyuşmazlık gözerken hangi hususlarda uzman yardımından yararlanacağını kendisi takdir eder. Ancak, sanığın bilincinin incelenmesi gibi belli bir ilrrû ve tekniği ilgilendiren, özel bilgiyi gerektiren incelemelerde hakim bilirkişi tayinini zorunlu olarak yapar.” (Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 1991/391 E., 1991/559 K., 01.03.1991 T.)

 Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir