ANAYASA MAHKEMESİNİN GÖREV VE YETKİLERİ – V

Bir önceki yazımızda Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerinden biri kabul edilen, ancak hukuka uygunluk denetiminden bağımsız olarak temel hak ve özgürlüklere koruma alanı sağlamak için 2010 yılında yürürlüğe giren bireysel başvuru (Anayasa şikayeti) yolunun, kabul edilebilirlik koşullarının usule ilişkin kısımlarını ele almıştık. (Lütfen Bkz.)  Bu yazımızdaysa esasa ilişkin kabul edilebilirlik koşullarını inceleyeceğiz.

Öncelikle esasa ilişkin kabul edilebilirlik koşullarını, Anayasal önemle-kişisel önem taşıma ve açıkça dayanaktan yoksun olmama olarak iki başlık altında toplayabilmekteyiz. Anayasal önem içerisine; Anayasanın uygulanması ve yorumlanması, temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi girmektedir. Kişisel önemse, kabul edilebilirlik için başvurucunun önemli bir zarara uğraması gerektiğini ifade etmektedir. Bu zarar belirlenirken, somut olayın başvurucu üzerindeki objektif olumsuz etkisi tespit edilmektedir. Söz konusu olumsuz etki, maddi olabileceği gibi maddi olmayan bir zarar da olabilmektedir. Dayanaktan yoksun olmamaysa; kanun yollarında gözetilmesi gereken hususların bu yolda gözetilmemesi, başvuruda bir ihlalin olduğunun açıkça görülmesi ve başvurunun temellendirilmesini ifade etmektedir.

Bireysel başvuru yolunun kanun yollarında gözetilmesi gereken durumlara ilişkin olmaması ifadesi, 2010 Anayasa değişikliğiyle Anayasamıza eklenmiştir. Bu ifadeye göre, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda bireysel başvuru incelemesi yapılmayacaktır. Ancak kanun yolunda gözetilmesi gereken her husus Anaysa şikayetinin konusu olmakla beraber; Anayasa şikayeti kapsamına giren her hususun da kanun yolunda gözetilmesinin gerekliliği, bu ifadeyi oldukça belirsiz kılmaktadır. Bir ihlalin olmadığının açıkça anlaşıldığı başvurulardansa, başvuru içeriğiyle ilgili Anaysa Mahkemesinin yerleşik içtihadının olması ve bu içtihadın kabul edilmezlik yönü bulunması anlaşılmaktadır.

Başvurucunun ileri sürdüğü ihlali hem somut olgularla ortaya koyması hem de ihlaline dayanak olacak belgeleri belirlenen usule göre sunması gerekmektedir. Ayrıca ortaya konulan olgu ve belgelerle ihlal arasında da uygun illiyet bağının bulunmasının gerekliliği yanında ileri sürülen ihlalle atıf yapılan maddeler arasında da bağlantının bulunması gerekmektedir.

Açıklanan aşamalardan sonra kabul edilebilirliğine karar verilen başvurunun -aciliyet gerektiren ve yerleşik içtihatların bulunduğu durumlar haricinde- Adalet Bakanlığı’na bildirilmesi gerekmektedir. Yapılan bildirimden sonra esas incelemesi kural olarak duruşmasız, gerekli görüldüğü durumlardaysa duruşma açılarak yapılmaktadır. Esas incelemesinin ardından başvurucunun güncel ve kişisel bir hakkının ihlal edildiği kanısına varılırsa; ihlal kararının yanında, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere de hükmedilmektedir. Ortaya konulan hüküm; yol gösterici değil, bağlayıcı ve yerine getirilmesi zorunlu olan bir karardır. Mahkeme hem ihlali hem de ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama kararı verebileceği gibi, yeniden yargılama yapılmasının başvurucuya bir yarar sağlamadığı ve hukuki gerekliliğinin olmadığı durumlarda tazminat kararı da verilebilmektedir. Ancak tazminat kavramının, sadece manevi tazminatı mı içine aldığı yoksa maddi ve manevi tazminatı mı kapsadığı belirsizlik içerisindedir.

Son olarak verilen kararlar, İçtüzük’te belirtilen biçimlere uygun kaleme alınıp imza ve karşı oy süreçlerini geçirdikten sonra Adalet Bakanlığı’na ve ilgililere tebliğ edilmektedir. Ayrıca Bölüm kararlarının hepsi ayrım yapılmadan Mahkeme’nin internet sitesinde yayınlanırken, Komisyon kararlarının sadece ilkesel açıdan önemli görülenleri yayınlanmaktadır.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir