FİİL EHLİYETİNİ ETKİLEYEN DURUMLARDAN AKIL HASTALIĞI

Bir kişinin kendi eylemleriyle hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetine fiil ehliyeti denir. Türk Medeni Kanunu (“TMK”) m.9, ehliyetin koşullarını “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” diyerek belirlemiştir. Fiil ehliyetinin mutlak şartı olan ayırt etme gücü ise, kişi tarafından eylemlerinin sebep ve sonuçlarını idrak edebilme yeteneğidir. İdrak yeteneğini sınırlandıran durumlar; yaşın küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da diğer sebepler olarak kanunda düzenlenmiştir. Biz bu yazımızda, idrak yeteneğini sınırlandıran durumlardan biri olan akıl hastalığını detaylı olarak ele alacağız.

Tıp literatüründe kabul gören her akıl hastalığı, fiil ehliyetini sınırlandırmaz. Başka bir deyişle, akıl hastalığının fiil ehliyetini sınırlaması için; kişinin psikolojik olarak hareket yeteneğini makul ölçüde etkilemesi gerekir. Zira bunun istisnası, evlenmede kendini göstermektedir. Evlenmede akıl hastalığının, kişinin psikolojisini ve eylemlerini ne kadar etkilediğine bakılmadan önce, genetik olarak bu hastalığın aktarımına bakılır. Bu engelin aşılması için kişinin resmi sağlık kuruluşundan;var olan akıl hastalığının, herhangi bir sakınca doğurmayacağına dair ilgili raporu alması gerekmektedir.

Ayırt etme gücünü etkileyen faktörler içerisinde bulunan akıl zayıflığı isim benzerliği nedeniyle hem akıl hastalığıyla karıştırılır, hem de akıl hastalığından ayrılma sebebi konusunda kişide bir soru işareti yaratır. Akıl zayıflığı, genel kanıya göre bir hastalık değildir. Kişinin zihin gelişiminden ötürü, zekâsının yeterli düzeye ulaşamaması ya da yeterli düzeye ulaşan zekâsının zamanla azalması durumudur. Son olarak eklemek gerekir ki; akıl zayıflığının fiil ehliyetini etkileyebilmesi için ayırt etme gücünü yok edecek seviyede ortadan kaldırması gerekir.

Ayırt etme gücü eksikliğinin sonuçlarının daha iyi kavranması adına Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin bir kararını alıntılamaktayız; Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 27.03.2007 T., 2007/2003 E., 2007/3315K.; “…vaad borçlusunun Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinden verilme 08.03.2006 tarihli heyet raporuna göre Alzheimer Hastası olduğu anlaşılmaktadır. O nedenle kendisine vasi tayini için dava açıldığı, Ordu Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1596 sayısında derdest olduğu da görülmektedir. İstemin dayanağı oluşturan 23.06.2006 tarihli taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesi davalı hakkında Gazi Üniversitesi tarafından verilen 08.03.2006 günlü rapordan sonra düzenlenmiştir. Hal böyle olunca; davalının sözleşme yapma ehliyeti bulunup bulunmadığı hususu üzerinde durulmalıdır. Davranışların eylem ve işlemlerin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirme ve ayırt edebilme kudretinde bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç altına girme ehliyetinin varlığından söz edilemez. Ayırtım gücü Türk Medeni Kanununun 13. Maddesinde ‘yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksunluk…’ olarak tarif edilmiş, bu tarif içinde de ayırtım gücünü ortadan kaldıran nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Bütün bu anlatıların sonucuna göre eldeki davada öncelikle sözleşmenin vaad borçlusu olan davalının ayırtım gücü olup olmadığının, başka bir anlatımla, bu durumundan ötürü sözleşmenin kendisini bağlayıp bağlamayacağı hususunun üzerinde durulması bir zorunluluktur…” şeklinde temel kuralla örtüşür bir uygulama benimsemiştir.

Hukuk Desteği

iletisim: [email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir